Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

BEN BUNU OĞLUMA ANLATAMADIM

-Bir gün oğlumla birlikte, bir berberde tıraş olmak için bekliyorduk.Oğlum yanında sigara içen birisine:
- kapalı mekanlarda sigara içilmez amcacığım diye hatırlattı. Adam gayet kaba ve küstah bir ifadeyle:
-O zaman sigarasız berbere git, senin dilin çok uzamış anlaşılan diye cevap verdi.Oğlum sorgu dolu gözlerle bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Yine bir başka zaman, bir başka berbere gittik..Bol küfürlü ve bol dumanlı bir sohbet vardı. Oğlum bu küfürlerin kötü kelimeler olduğunu söyledi. Oğlumla alay ettiler.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir pazar günü, davetli olduğum bir düğüne, oğlumla beraber gittim. Oğlum, o zaman 6 yaşındaydı. Oturduğumuz sofraya kaşıklar gelişigüzel atıldı. Kapan kapana.Oğlumun önündeki kaşığı, yanındaki kocaman bir adam kaptı ve hemen çorbaya saldırdı.Zavallı oğlum melul ve mahzun gözlerle bana baktı.

Ben bu durumu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlumla birlikte, bir yakının düğününe gittik. Saatlerce araba modelinden, politikadan ve futboldan bahsedildi. Oğlum: Baba, neden evlilikten ve çocuklardan hiç bahsetmediniz? Bu bir düğün değil mi diye sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlum:

-Baba, yeryüzünde kusursuz insan varmı dır diye sordu.Ben peygamberlerin bile hatasız olmadıklarını söyledim.Oğlum,hatasız kul olmaz dedim.Oğlum:-Ama öğretmenimiz bir kişiden bahsederek, onun yeryüzünde eşsiz ve son derece mükemmel bir insan olduğunu, eşsiz kusursuz bir insan olduğunu söyledi. Sence o, hiç hata yapmamış mıdır? diye sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlumla birlikte, bir markette, kasanın önünde sıramızı bekliyorduk. Önümüzde 7, 8 yaşlarında bir çocuk vardı. İri kıyım bir adam gelerek:-Küçük ,çok acelem var, sen şöyle arkaya çekil bakayım diyerek çocuğu sıranın arkasına gönderdi.Oğlum sorgu dolu gözlerle bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün parkta oynuyorduk. Ben bir ara dalmışım.O sırada beni tanıyan bir arkadaşım,aniden ve gizlice gelerek çocuklarımın ağzını kapamış.Aklı sıra, çocukları kaçırarak, benimle şakalaşacakmış.Zavallı yavrumun yüzü kireç gibi olmuştu. Çünkü, o insanı hayatında ilk defa görüyordu. Arkadaşımın kendisine neden böyle davrandığını sorduğunda,

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir hafta sonu,otobüsle başka bir şehre doğru yol alıyorduk.Şehrin girişine gelince oğlum bana dedi ki:

Baba bak, Allah bu adamı çok günah işlediği için taş yapmış. Oğlum, bunu sana kim söyledi diye sordum.Oğlum bana dedi ki: -Arkadaşıma annesi demiş ki, yaramazlık yapma, Allah seni taş yapar.Demek ki bu adam çok yaramazlık yapmış.Allah da onu taş yapmış.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlumu ekmek alması için yakınımızdaki bakkala gönderdim. Bakkal ekmeğin bayatından ve yanığından vermiş.Çocukla geri gönderdim.Almamış.Ben varınca hem özür diledi.Hem de taze ekmek verdi.Oğlum, bakkalın kendisine neden bana davrandığı gibi davranmadığını sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğullarımla yolda giderken, bir tanıdığım yolumuzu kesti. Bizi durdurdu.Küçük oğlumu sevdi, öptü.Ondan bir yaş dört aylık BÜYÜK oğlumu sevmedi ve öpmedi.Ayrıca küçük oğlum için:- Şu çocuğu bana ver benim olsun. Büyük oğlum için:- Şunu istemem sende kalsın diyerek, aklı sıra sevgi gösterisinde bulundu.Büyük çocuğum mahzun ve üzgün bir şekilde bana bakıyordu.Tanıdığımızın kendisine neden küçük kardeşine davrandığı gibi davranmadığını sordu.Ben tanıdığımız adına oğlumdan özür diledim.

Ama ben bu tutumu, oğluma anlatamadım.

-Bir gün misafirliğe gitmiştik. Ev sahibi oğlunu basit bir nedenden dolayı fena halde azarladı. Oğlumun yanında,çocuğun kalbini kırdı.Çocuk ağlamaya başladı.Oğlum sorgu dolu gözlerle bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün, oğlum okuldan ağlayarak eve geldi.
-Ne oldu güzel yavrum niçin ağlıyorsun dedim.
-Babacığım sınıfımızda bir kız arkadaşımız vardı.Onun ablasına Sapıklar tecavüz etmiş.Ailesi ve tüm akrabaları toplanıp kız arkadaşımızın öldürülmesi için karar almışlar.Babası kız arkadaşımızın ablasını telle boğarak öldürmüş.İşte şu gazetede okudum, ona ağlıyorum diye hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Ben ise kan ağlıyordum.

Ama bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün evimize bir misafir gelmişti .Misafir dostumuz çocukları severken ben çay servisi için dışarı çıkmıştım.Büyük oğlum korkarak ve çığlık atarak yanıma geldi.
-Ne oldu yavrum diye sordum.
-Baba misafir amca beni sünnet edecekmiş dedi.Misafire baktım.
-Hocam kalan varsa azıcık daha keseyim diye şaka yaptım ondan korktu dedi.

Ben bunu çocuğuma anlatamadım.

-Bir gün oğlum:
-Baba, iki amca konuşurken, anam avradım olsun ki doğru söylüyorum diye konuşuyorlardı. Bu ne demek diye sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir kreşte anneler günü kutlanıyordu.Oğlum Nasrettin Hoca’dan birkaç fıkra anlatacaktı.Oğlumdan önceki kız öğrenci, konuşmasının bir yerinde takıldı.Stajyer öğretmen hemen yardımına koştu.Kız tekrar hatırladı ve konuşmasını neşeli bir şekilde bitirdi.Sıra oğluma gelmişti.Oğlum kavuğu cübbesi ve sakalıyla tahta atına binmiş neşeli bir şekilde fıkrayı anlatmaya başladı..İkinci fıkraya gelince, oğlum takıldı.Hatırlamak istiyor ama bir türlü hatırlayamıyordu.Söyleyeceği cümleyi heyecandan unutmuştu.Stajyer öğretmen orada seyrediyor, öylesine bakıyordu.Kimse yardımına gelmeyince oğlum kalktı ve üzgün bir şekilde yerine gitti. Proğram sonu oğlum; baba öğretmenim o kız arkadaşıma yardımcı oldu da neden bana yardımcı olmadı diye sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

Bir gün oğlumla birlikte bir dostumuzu ziyarete gitmiştik.Biz ev sahibi beyefendiyle sohbet ederken oğlu odaya girdi.
-Babacığım, telefon sana diyerek, telefon geldiğini bildirdi. Baba oğluna:-Kim arıyor diye sordu.Oğlu akrabalarından birisinin ismini söyledi.Babası:- Oğlum kaç defa tembih ettim.O adam aradığında, babam evde yok diyeceksiniz diyerek oğlunu gönderdi.Eve dönerken
Oğlum sordu:-Baba amca evde olduğu halde neden yok dedirtiyor?

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlumu Cuma namazına götürdüm.İri yarı çam yarması gibi bir adam oğlumun bulunduğu safa gelerek yanına oturdu ve iyice bağdaş kurarak oğlumu kendisiyle duvar arasına sıkıştırdı.Oğlum mecburen saftan çıktı.Adamda çocuğu çıkarmanın rahatlığı içinde bağdaş kurarak yerine iyice yerleşti.Muhtemelen o gün Allah a güzel bir kulluk yaptığını düşünmüştür!!!Çocuğumun saftan çıkması onu zerre kadar etkilemedi.Oğlumu yok saydı.Yine başka bir zaman oğlumla birlikte vakit namazı kılmak için mahallenin mescidine gittik. Mescid tenha idi.Bir kaç ihtiyar dışında kimse yoktu.Farza duracağımız sırada emekli imam olduğunu sonradan öğrendiğim bir kişi, oğlumun saftan çıkarmak ve arka taraflara göndermek için kolundan tuttu.Adamla tartıştık.Mescidden çıkınca oğlum; kendisine neden böyle davranıldığını sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Keyifli, güzel bir Pazar günü, tenha bir caddede, yolun kenarında, oğlumla birlikte bisiklet sürüyorduk. Bir kaç dakika yol aldık. Ters yönden bir bisikletli hızla gelerek, oğluma çarptı.Birde oğluma bağırdı:-Körmüsün be, dikkat etsene.Senin yüzünden az daha sakatlanıyordum.Dua et ki çocuksun.Yoksa ben yapacağımı bilirdim.
Zavallı yavrum mahzun gözlerle bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlumla birlikte yürüyorduk. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu.Yağmurun tadını çıkarıyorduk.Oğlum çok neşeli bir halde, okulda gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu.Birden bir araba yanımızdan yıldırım hızıyla geçti.Çukurlara birikmiş yağmur sularını üstümüze sıçrattı.Kurbağalar gibi ıslandık.Oğlum mahzun mahzun bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir cumartesi gecesi güzel bir film izlemiş, tatlı tatlı sohbet etmiş, sonrada dualarımızı yaparak uykuya dalmıştık.Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum, oğlumun:- Baba, baba yetiş sesiyle uyandım.Hemen sesin geldiği tarafa koştum.Oğlum bana sarılarak ağlamaya başladı.Ne var oğlum, niye ağlıyorsun diye sordum.Baba sesleri duymuyormusun dedi.Kulak kabarttım.Evet karşı dairedeki çok bilmiş komşum, gecenin yarısında banyolukta odun kırıyordu.Bu sesler, karşı dairenin banyosundan geliyordu.Ben derin bir uykuya daldığım için bu sesleri duymamışım.Oğlum ise karşı komşumun odun kırma sesleriyle uykusundan korkarak uyanmıştı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün haberleri dinliyordum. Televizyonda savaş manzaraları vardı.Görüntüler, insanın içini parçalıyordu.Oğlum:- Baba, bu koca adamlar neyi paylaşamıyorlar, niçin savaşıyorlar dedi.Ben yine sustum.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün evimize misafirler gelmişti. Büyük oğlum bizlere hizmet ediyordu. Oğlum bir konuda fikrini söylemek istedi.Misafirlerden birisi, oğlumun sözünü keserek;
-Büyüklerin olduğu yerde küçükler konuşmaz dedi.Oğlum mahzun gözlerle bana baktı.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün evimizde oturmuş sessizce kitap okuyorduk. Yukarı kattan yüksek sesle bir müzik gelmeye başladı.Ben biraz bekledim,belki geçer diye. Ama çok bilmiş komşum yüksek sesle müziği çalmaya devam etti.Oğlum sordu: - Baba bizim duyduğumuz o müzik sesini komşumuz duymuyormu ki bizi rahatsız ediyor.Neden yüksek sesle müzik dinliyor?

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün caddeden yürürken,bir apartmandan, benim ve oğlumun tepesine yağmur gibi su yağdı.Başımı kaldırdığımda pişkin pişkin gülen bir kadın, başını hızla geriye çekti.Oğlum ve ben kurbağa gibi ıslanmıştık.Oğlum mahzun mahzun bana baktı.Neden böyle olduğunu sordu.

Ben bunları oğluma anlatamadım.

Bir gün oğlum:
-Baba, sigaranın üzerinde neden on sekiz yaşından küçüklere satılamaz diye yazıyor.Sigara on sekiz yaşından büyükler için yararlımı? Diye sordu.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlum okuldan ağlayarak eve geldi. Niçin ağladığını sordum:
-Babacığım,Çok sevdiğim bir arkadaşım vardı.Çok fakir bir çocuktu Herkes onunla alay ederdi.Onu Piskopat denilen insanlar kaçırmışlar.Gözlerinin önünde bir köpeğe işkence etmişler.Köpeğin gözlerini, kızgın demirle oymuşlar.Poşetlerden bir top yaparak o poşetleri tutuşturmuşlar.Zavallı köpeğin üzerine cıs cıs dökmüşler.Köpek acılar içinde havlarken, bunlar köpeğin etrafında dansediyorlarmış..Sonra, köpeği bıcaklayarak öldürmüşler.Arkadaşımın gözlerini kapatıp, evlerinin önüne gizlice bırakmışlar.Arkadaşım şimdi konuşamıyor,dili tutulmuş kekeliyor buna çok üzüldüm, ben çok korkuyorum, okula gitmek istemiyorum belki beni de kaçırırlar dedi.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

-Bir gün oğlum okuldan yine ağlayarak geldi.Babacığım dedi,bir arkadaşıma gündüz vakti adamın birisi tecavüz etmek istemiş.Arkadaşım bağırınca çevreden yetişip kurtarmışlar.Şimdi arkadaşım geceleri çok korkuyormuş.Çok acı çekiyormuş.Uyurken kabuslar görüp, bağırarak uyanıyormuş.Şimdi okula gelemiyor.Adam galiba yarı deliymiş. Şimdi arkadaşım psikolojik tedavi görüyor. Onu, arkadaşlarla birlikte hastanade ziyaret ettik.Durumu çok kötü.Korku içinde kıvranıyor. Uzun bir süre okula gelemeyecekmiş.Bunun için ağlıyorum dedi.

Ben bunu oğluma anlatamadım.

Bir gün oğlum okuldan eve dönmedi Bana bir veda mektubu göndermiş.Üzerinde şöyle yazıyordu:
“ Sevgili babacığım, seni çok seviyorum.Beni affet.Ben gidiyorum babacığım.Rüyalarımda sık sık gördüğüm, hayallerimi süsleyen o Mavi Dünyayı bulmak için gidiyorum.Çocukların dövülmediği, küfür edilmediği, insanların sıraya girdiği, çocukların aldatılmadığı, yerlere tükürülmediği, marketlerde sıralardan kovulmadığı bir dünyaya gidiyorum. Çiçeklerin koparılmadığı, çocukların adam yerine konduğu, Güneşin değil, sevginin ısıttığı; paylaşmanın, yardımlaşmanın; şekerden, baldan kaymaktan daha tatlı olduğu MAVİ DÜNYAMA geri dönüyorum.

Dünya biz çocuklar için, emniyetli bir gezegen değil.Çok geniş ama çok dar, dokunduğum her şey ruhumu acıtıyor sevgili babacığım.Ruhumun çığlıklarını susturamıyorum babacığım.Dünyayı ülkeleri Şehirleri aydınlatan lambalarınız ruhumdaki geceleri neden aydınlatamıyor.? Denizaltındaki balıklardan kaç ışık yılı ötesi yıldızlardan bile haber alıyorsunuz.ama benden hemen yanı başınızdaki benden hiçbir haberiniz yok babacığım.Depremleri önceden çözmeye çalışıyorsunuz.İçimde her gün 7,9 şiddetinde depremler oluyor.Ama bunu ölçecek cihazlarınız yok.Sahte duygularla örülü dünyanız, duygusal richter ölçeklerinizi çalışmaz hale getirmiş.Dolayısıyla benim ruhumdaki depremleri asla sezemiyorsunuz.Temmuzun sıcağında sizler yanarken ben üşüyorum babacığım, üşüyorum.Ruhum üşüyor.Sahte oyuncaklarınız, sahte gülüşleriniz dertlerime derman olamıyor babacığım. Geçirdiğim her gün bana seneler gibi uzun geliyor. Her gün daha çok daralıyorum.Boğuluyorum babacığım boğuluyorum.Bu yüzden gidiyorum.cilalı boyalı pudralı ve maskeli yüzleri görmekten bıktım babacığım.Nur yüzlü babaannemin yüzünü çok özledim.Onun nur yüzünü görmek için gidiyorum babacığım.Sahte tatlardan bıktım.Babaannemin lezzetli yemeklerini çok özledim babacığım, çok özledim.Bana aldığın bisikletten hiç zevk almadım.Ne zaman ona binsem, arkadaşımın mahzun bakışları içimi burktu, o bana imrenerek bakarken ben bu bisikletten zevk alamadım babacığım.Ben sıcak odamda otururken, komşumuzun çocuğu gecekondusunda üşüyordu.Onunla birlikte ruhum üşüdü babacığım.Benim için süslediğiniz odadan zevk alamadım babacığım.Sınıftaki arkadaşlarım yırtık ayakkabılarla yırtık elbiselerle gezerken yeni aldığın iskarpinler ayaklarıma dar geldi babacığım dar geldi.Doğum günümde aldığın elbiseler üzerimde çok iğreti durdu. Kısaca bu gezegen soluk ve hüzün kokuyor sevgili babacığım."

O gün bugündür çocuğumdan bir haber alamadım. Çocuğumla birlikte içimdeki çocukta kayboldu.
Oğlum;
Güler yüzlüydü,
Sorular sorardı,
Gözleri ışıl ışıl parlardı.
İçi yaşam doluydu.
Paylaşmaya çok severdi.
Haksızlığı hiç sevmezdi.

Çocuğum mavi rengi çok sever, sık sık hayallerindeki mavi bir dünyadan söz ederdi. Mavi Dünyamı çok özlüyorum derdi.Onu Mavi Çocuk diye de çağırırlardı.Evet mavi çocuk kayboldu içindeki mavi dünyayla birlikte.

Bulanlar veya görenler mavi çocuğun kaybolduğu, Samanyolu Galaksisindeki Dünya Gezegeninde; din adamlarına, pedegoglara, sosyologlara, psikologlara, sanatçılara, devlet adamlarına haber versinler. Kaybolan Mavi Çocuğumun eşgalini onlar en iyi bilenlerdir.

Ödül: Mavi çocuğu bulanlara veya yerini haber verenlere, mavi çocuğu içindeki mavi dünyayla birlikte hediye edeceğim.

Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.


Nusret KARDELEN

HER ŞEY MAVİSİNİ YİTİRMİŞ BİR HAYATIN YENİDEN İNŞAASI İÇİN

selam arkadaşlar sitede ben bunu oğluma anlatamadım yazısı çok hoşuma gitti ben bu yazıyı arkadaşıma tavsiye et bölümünü bulamadım yardımcı olursanız sevinirim selamlar

bu hikaye az da olda budanın yaşam hikayesini çağrıştırdı. mavi rengi neden bu tür duyguları temsil eder hala çözebilmiş değilim.. belki buradaki yazı bana başka yazılarda ilham olur ama şunu söyleyebiilirimki, bir şeylerin eksik olduğu duygu ve tefekkür tasvirlerinde hep bir dünyevi hüzün ve salt adalatsizlik yenilmişlik hüznü saklı..evet kısmen de olsa bazı zamanlarda bazı mekanlarda bu doğru ama bu sadece bir perspektif.... evet baba oğluna çok şey söyleyebilir ki.... yeterki çocuk kendi kendine olaylar ve olgular hakkında fikir sahibi olmasın.. anlatılabilir, ve çocuk her şeyi anlar ikna olur rahatlar, teskin olur yeter ki anlatılabilsin.... çarpık bir olumsuzlama eylemleri ve söylemleri hep marazlı bulmuşumdur..... insan isterse söylenecek ve yapılacak çok şey vardır.. kaybetmek görecelidir.davranış bilimi yaşama aksetmesi çok mühimdir hele de inancın gölgesinde tamamlanmış tefekkürün sukuneti tarifsizdir... bu hikaye üzerine çok şeyi yazmak isterdim ama her nedense bu hikayeden daha fazla şey söyleneceği inancındayım... çünkü böyle olmak zorunda....ancak böyle olamk zorunda .

bu hikaye üzerinden çok şey söylenir birazönce sevdiğim biriylede paylaştım o bakımdan yazılan yazıları okurken eleşriel bakma gerekiyor....
çocuğun kaybolmasına neden olan bu yaşamın getirdiği olumsuzluklar değil babanın suskunluğu, çaresizliği.. düşünün bikere her zorluk içinde güçlü bir baba güçlü fikir ve inançlarla çocuğuna birrşeyler anlatabilseydi çocuk kaybolmayacaktı belkide güçlenecekti.. çünkü çocuk güven ister kafasındaki karmaşıklığın çözülmesini ister ama eğer onun etrafında çaresiz güvensiz suskun bir durum ve kişiler varsa işte o nesil hastalıklı olmaya mahkum.... daha fazla düşünülmesi gereken bir konu ve tam da güne ait bir hikaye .. o yüzden sorunlar ve çözümler iyi değerlendirlimeli ve saptanmalı

o çocuğu ben buldum:)))))))))))))))))9


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com