Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

İstemek Yaratıcıya Yakınlaştırır

İstemenin insana kazandıracağı en büyük değer, Evrenin Sahibinin rızası, sevgisi, takdiri, dostluğu ve yakınlığıdır.

İstemeyi ve duayı sınavlarda başarılı olmak, mutlu bir evlilik, akıllı çocuklar, zengin ve huzurlu bir dünya ve Cennet hayatı gibi amaçlarla yapıyor olabiliriz. Bunlar dünyaya dalan bakışlarımız için çok önemli olabilir. Oysa eğer Yunus Emre'nin kalbiyle bakabilseydik, sonsuz Cenneti bile geri plâna itecektik; Sınırsız Şefkate yönelerek "bana Seni gerek Seni" diyecektik.

Kulluk olgusu, sadece ibadet mekânlarında gerçekleşen özel eylemler ve hareketler değildir. Namaz ve benzeri ibadetler, kulluğun dışa yansıyan biçimleridir. Bu tür ibadetlerin dış biçimlerinin faydaları çoğunlukla dünyaya, iç biçimlerinin faydaları da çoğunlukla sonsuzluğa bakar.

Adem Peygambere başka, Nuh veya Musa Peygambere başka ibadet suretleri öğretilmişti... Ama tüm bu suretlerin özünde değişmeyen gerçek kulluğun ve ibadetin, anlamı ve içeriği idi.

Söz konusu kulluk, dört temel içerikten oluşur: Birincisi, Yaratıcının sınırsızlığını, her şeyi olağanüstü amaçlarla kuşatmasını ve kurduğu evren sisteminin inanılmazlığını keşfetmektir. Sonra da, bu keşfe dayanarak, içten bir inançla "Ey Yaratıcımız, Seni her türlü eksiklikten uzak biliriz" anlamını hissetmek ve söylemektir.

İkincisi, Yaratıcının sınırsız cömertliğini, ikramlarını ve merhametini keşfetmektir. Sonra da, tüm övgülerin Ona ait olduğunu onaylayarak, derin bir şükür duygusu içerisine girmektir.

Üçüncüsü de, bu muhteşem evrenin milyarlarca yıldızını, âdeta iğne ucu gibi noktadan açarak genişleten O Kudretin sınırsızlığına hayran kalmak ve Onun en yüce olduğunu onaylamaktır.25

Nihayet dua, tüm bu üç alanı birbirine bağlayarak kulluğu tamamlayan en değerli eylemdir. Dua Evrenin Sahibinden istemektir. Ona muhtaç olduğunu, her şeyi Onun verdiğini bilmektir. Evrenin Sahibine yönelmek; Ona derdini açmayı vesile yaparak, Onun katına yükselmektir. Dua, sanatın ve keşfediciliğin kapısıdır. Dua, insanı çirkin cisimler dünyasından, evrenin Hâkiminin sınırsız güzellikteki Yüce katına yükseltir.

İslâm Peygamberi (asm), dua hakkında şunları söyler: "İnsanların en acizi, duadan aciz olandır..."26 "... en faziletli ibadet
duadır."27 "Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur."28 "Allah ısrarla dua edenleri sever. "29 Yaratıcı da son Peygamberine (asm) şöyle seslenir: "De ki, duanız (istemeniz) olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin?"

Muhteşem bir ağaç yetiştiriyorsanız, meyvesinin çirkin görünmesini, çürük kokmasını ve yiyenleri zehirlemesini ister misiniz? Bu muhteşem "evren ağacının" Sahibi insanı en güzel surette yarattığını söylüyor.31 İnsanın en güzel surette yaratılması, evrenin en değerli yaratığı, yani meyvesi olmaya aday gösterilmesi demektir. Peki, insanın üstü başının kokuşmuş; kişiliğinin ve ahlâkının çürümüş olması, evrenin sair canlıları için üzücü ve utandırıcı olmaz mıydı? Nice çocuklar, anne babalarını ölünceye kadar utandırıyor. Nice insanlar da, hayatları boyunca yaptıklarıyla, şerefli evren sarayını acıya ve üzüntüye boğuyor.

Allah insanı güzel yaratmıştır. Tanımladığı sınırlar içerisinde özgür bırakacağına söz vermiştir ve sözünü tutmaktadır. Üstelik, insanın kusurluluktaki anlaşılmaz ısrarına rağmen, onu olağanüstü bir cömertlikle bağışlamaktadır. İslâm Peygamberi (asm) bu müthiş bağışlayıcılığı şu sözüyle açıklıyor: "Allah'ın kulunun bağışlanma dilemesinden duyduğu sevinç, birinizin çölde kaybettiği devesini bulmasından duyduğu sevinçten daha fazladır." Çölde kaybettiği deveyi bulanın sevinci, hakkındaki idam kararı geri alınan mazlumun sevincinden az değildir.

Evrenin Sahibi insanlara şöyle seslenir: "... Siz beni anın ki ben de sizi anayım." 33 Peygamberine de (asm) şöyle der: "Kullarım beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Benden isteyenin isteğine cevap veririm." 34

Tarihteki kimi düşünürler duanın gereksizliğini iddia etti; Yaratıcıdan bir şey istemenin Onun ihsanından şüphelenmek olduğunu savundu. Oysa Allah'ın yarattığı her lütuf azizdir; canlıdır, bilinçlidir ve ardında temiz bir ruh bulunur. Bir lütfü istemeyene vermek, değerini bilmeyene, şükrünü idrakten uzak kalana vermektir. Evrenin adil ve şefkatli sahibinden lütfa ve iyiliğe zulmetmesini istemek kimin haddine?... İstememek İlâhî lütfü hiçe saymaktır; Evrenin Hakimine olan ihtiyacını göz ardı etmektir, şükürsüzlüktür; nankörlüktür.

Sonra da kimi düşünürler, başka bir kusurlu felsefeye kapıldılar: Allah'ın merhametli olduğunu, ihtiyaçlarımızı bildiğini ve kendiliğinden bize ihsan ettiğini, dolayısıyla ayrıca istemeye gerek olmadığını savundular.

Elbette Allah sınırsız merhametlidir. İstemeye dili olmayanların ihtiyaçlarını nasıl da karşıladığını biliyoruz. Bizi soluksuz bırakmadığını, gözlerimizin görmesini ve \ kulaklarımızın duymasını sürekli yarattığını görüyoruz.

Ancak insan dünyaya hayvanlar gibi, sabit ihtiyaçlarla ve sabit yetenek kalıplarıyla eğitilmiş ve öğretilmiş olarak y gönderilmedi. İnsanın önünde dehşetli uçurumlar ve inanılmaz zirveler yaratılmış; insan bu iki uzak hat arasında tercihinde hür bırakılmıştır. Gitmek istediği yönü ve miktarı kendisi istemezse, evrenin meyvesi olmayı hak edebilir miydi? Ayrıca, istemeyenlerin ve lâyık olmayanların yüceltilmesi veya alçaltılması, İlâhî adalete ve rahmete uyar mıydı?

Duayı küçümseyen kimi düşünürler de, kadere rızanın şartının Allah'tan istememek olduğunu iddia ettiler. Onlar Allah'tan istememeyi, verilene razı olmak sandılar. Oysa Allah'tan, tüm iyilikleri çılgınca istemek ayrı, Allah'ın isteklerimiz arasından seçip bu dünyada verdiklerine razı olmak ayrıdır.

Kader sadece bu dünyadan ibaret değildir. Bizim kaderimiz ruhlarımızın ilk yaratıldığı andan başlar ve sonsuza dek sürer. Kaderin Sahibinden isteriz; isteklerimizi bizim hayrımıza olacak tarzda en güzel şekilde kabul eder. Sonra da, onlardan bazılarını bu dünyada, bazılarını da sonsuz hayatta verir. Hangilerini burada; hangilerini sonsuz hayatta verdiğine razı olmak ayn şey; Allah'tan çok şeyi çılgınca istemek ayn şeydir.

İstememek, yaratılışın hikmetini reddetmektir. Zira Evrenin Sahibi istemeseydi evren var olamazdı... Çevrenizde gözlemlediğiniz inanılmaz güzelliklerin istenilmeden yaratıldığını düşünebilir misiniz? Gülün güzel kokmasını kimse istememiş midir? Gözlerinizi tozlardan koruyan kirpikleriniz, kimsenin dilemesinin sonucu değil midir?

Merhametli Yaratıcı, insanın da merhametli olmasını istiyor. Temiz Yaratıcı, insanın da temizlenmesini seviyor. Evrenin Sahibi, kendi güzel isimlerinin insanın varlığında ve benliğinde yansımasını diliyor.

Yaratıcı, tüm iyilikleri tercih eden ve isteyendir. Merhameti, yardımlaşmayı, temizliği isteyen, bilen ve canlandıran Odur. Neden insanın da "Kendisinin istediklerini istemesini" istemesin? Size ait olanların, sizin gibi isteme lerini istemez misiniz? Anne babalar çocuklarına inandıkları doğruları kazandırmak için çırpınıp durmuyorlar mı? Yaratıcı da bize isimlerinin güzelliklerini kazandırmak istiyor.

Evrenin Sahibi bizden "olmamızı istediği" gibi "olmayı istememizi" istiyor. Tercih bizim olsun istiyor. Âdeta "Ben sizin yüksek olmanızı istiyorum; bu yüzden sizin yüksek olmayı istemenizi istiyorum; ta ki bu yüksekliğe lâyık olmuş hâlde iken size bağışlayayım." diyor.

30 Kur'an: 25, 77
31 Kur'an: 95, 4
32 Câmiü's-Sağîr, Hadis no: 7192
33 Kur'an: 2: 152
34 Kur'an: 2: 186

Dr.Muhammed Bozdağ


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com