Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Baba öğüdünü tuttu yağ kralı oldu

Orkide Yağları’nın hikâyesi, Kırkağaç’ta küçük bir esnaf dükkânıyla başlıyor. Ahmet Küçükbay, “Alan ve satanın rızasını almadan ticaret yapmadık” diyor.

İzmir’in önde gelen işadamlarından Ahmet Küçükbay’ın öyküsü, Türkiye ekonomisinin bel kemiği KOBİ’lerin başlangıç serüvenlerinin özeti adeta. Küçük esnaf bir babanın yanında çıraklıkla başlayan meslek hayatı, bir süre sonra işin devralınması, işadamlığına geçiş, ihracatın keşfedilmesi ve Türkiye içinde markalaşma… Bu süreci devam ettirmek; yani ihracat yapabilen yerel markayı uluslararası arenaya taşımak, aile şirketini kurumsallaştırmak ve firmayı bir dünya şirketi haline getirmek ise bir sonraki kuşağın görevi. Bu süreç elbette yıllar içinde ayakta kalabilmiş, ayakta kalışını büyümeyle desteklemiş ve kurum olabilmiş işletmeler için geçerli. Ahmet Küçükbay’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Orkide Yağları, bu sürecin en başarılı örneklerinden. O, bugün, Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde babasından devraldığı işletmeyi, Türkiye’nin beş yüz büyük sanayi kuruluşundan biri (200 milyon YTL’lik ciro) ve BM’nin en önemli sıvı yağ tedarikçisi yapmanın heyecanını taşıyor.

KERRAT CETVELİYLE İMTİHAN

Ahmet Bey, Küçükbay ailesinin büyük çocuğudur. 1960’larda, Türkiye’nin henüz kabuğunu kıramadığı, içe kapalı bir ekonomik hayatın içinde, ona biçilen misyon babasının yükünü biraz olsun hafifletebilmektir. O yıllar, sınırlı sermayeye sahip Anadolu esnafında eleman istihdam edecek ekonomik güç olmadığı gibi, yabancı birine dükkânı teslim etmek de haliyle risklidir. Bu şartlar altında 10 yaşında başlar onun iş dünyasıyla tanışması. Daha ilkokul üçteyken haftada üç gün pazara gider; çarşambaları Soma, cumaları Gelenbe pazarı meşhurdur o zamanlar. Kalan zamanlarını ise okulla dükkân arasında mekik dokuyarak geçirir. Büyük oğlunu yanında dolaştırarak işi öğreten Akif Bey, bir gün onu kerrat cetveliyle (çarpım tablosu) imtihan eder. Sonuç başarılı olunca artık dükkânı da emanet etmeye başlar.

Dükkân beklemek dışında görevi o zamanlar yeni bir mamul olan naylon torbalarla, iki üç kiloluk makarna paketleri hazırlamaktır. İş hayatındaki yoğunluk, bir süre sonra öğrenim hayatını sekteye uğratır. İlkokuldan sonra eğitim hayatını sonlandırır. Bugün bile bunun eksikliğini hissediyor Ahmet Bey: “Okuma hevesimiz vardı ama ticarette iyi bir gidişat olunca içinde kaldık. Buna rağmen okumasam da kendimi yetiştirmeye devam ettim.”

Küçükbay ailesinin gıda toptancılığına geçişi 1970’lerin başındadır. Market kavramıyla tanışılmamıştır henüz. Büyük ve küçük bakkallar, en gözde alışveriş mekânlarıdır. Bugün grubun lokomotifi denebilecek ayçiçeği yağı ise yeni keşfedilmektedir. ‘Ot yağı’ denen bu ürün, halk tarafından çok beğenilir. Orkide markasının temellerinin atıldığı dönem olur bu yıllar. Küçükbaylar gıda toptancısıdır ama her türlü ürünün alım satımını yapmaktadır. Bir gün kendilerine İzmir’de atıl vaziyette duran bir yağ işleme tesisini almaları için teklif yapılır. Ahmet Küçükbay, hem tüccarların hem de İzmir esnafının kendilerini iyi tanıdığını belirterek, “Bize, burada bir fabrika var neden almıyorsunuz dediler. Nasip oldu ve fabrikayı aldık. 2 bin metrekare arazi içinde günlük 10-15 ton yağ üretme kapasiteli ve yanında sabun tesisi olan bir yapıydı. O zaman çamaşır sabunu falan satılıyordu. Deterjan bu kadar yaygın değildi. 1978’de fabrikayı devraldık, bir sene bakımları yapıldı ve 79’da üretime başladık. Bu bizim esnaflıktan sanayiciliğe geçişimizin de başlangıç tarihidir.” diyor. Bu dönüşüm sürecinde yol göstericileri baba öğütleridir. Bu tavsiyelerin en önemlisi, peşin alıp peşin satmak ve rızasız iş yapmamaktır. Söz konusu prensip onlar için bugün de geçerli. ‘Rızaya dayalı ticaret’in etkisinden olsa gerek, o yıllarda günlük 15 ton üretimin talebi karşılamadığını; yeni yatırımlarla günlük üretimi bin tona çıkarmalarına rağmen gelen talebi hâlâ karşılamakta zorlandıklarını belirtiyor.

ÇANTA İÇİNDE GELEN DOLARLAR BİZİ KORKUTTU!

O yıllarda üretim tamamen iç piyasaya dönüktür. Dış ticaret ve ihracat kavramlarını ilk kez Turgut Özal zamanında duyarlar. Yurtdışına çıkışın ve dışarıyla iş yapmanın önündeki engeller ortadan kaldırılınca yaşanan bu değişim, içerideki üreticiyi etkilediği kadar, dış dünyanın da dikkatini çeker. Kendilerine dışarıdan ilk müşterilerin İran’dan geldiğini söylüyor: “İhracattan anlamıyoruz. Yabancılar ellerinde çanta ile geliyor ve içinde deste deste dolarlar var. O güne kadar insanlar dolardan kaçmış çünkü cebinde yabancı para bulunursa cezası var. Çantayla dolar getiren yabancılardan çok korktuk. Ne yapacağımızı bankalara sorduk. Gümrükçülerden yol yordam öğrendik. Mal nasıl sınır dışı edilir, fatura nasıl kesilir, sevkıyatın şartları nedir hiç haberimiz yoktu. Sonuçta iki üç ay gibi kısa sürede ihracatı öğrendik.” Bundan sonra Orkide yağlarına yurtdışından talepler artar.

Ülkedeki değişimden tüketici de etkilenir. Ambalaj kavramı önem kazanır. Yağ ve sabunlar için kullanılan ambalajlarda daha özenli bir çizgi izlenir. Eskiden sabun ve yağ gibi temel ihtiyaç maddelerini toptan alan aileler, bunları daha küçük boyutlarda talep etmeye başlamıştır artık. Küçükbay artık kendilerinden büyük boy, 18 litrelik yağ alanların sadece yemek ve catering firmaları olduğunu, tüketicinin bir iki litrelik şişeleri tercih ettiğini belirtiyor. Zaten onlar da bu talebe cevap verebilmek için saatte 20 bin adet bir litrelik dolum yapabilen ek tesisi hizmete açmışlar bir süre önce. Orkide için Türkiye hâlâ büyük bir pazar olduğunu ancak şirket artık dış pazarlarda da iddialı. Özellikle Ortadoğu ve Arap ülkelerinde…

Türkiye’de yılda ortalama 350 bin ton ay çiçek yağı üretiliyor, ki bu ihtiyacın sadece yarısı. Kalanı ithal ediliyor. Zeytinyağı üretimi ise 150-200 bin ton arasında. Bunun büyük bölümünün ihraç edildiği düşünüldüğünde ayçiçeği yağının tüketimdeki bariz üstünlüğü daha net görünüyor. Ülkemizde kişi başına ortalama 1 kilo zeytinyağı tüketimi varken, bu rakam ayçiçeği yağında ortalama 15 kilo. Mısır özü ve margarinler de ilave edildiğinde rakam 18-20 kiloyu buluyor.

Ahmet Küçükbay, katma değeri düşük ürünleri üretmeye çalışmanın yerine, bunları ithal edip, katma değeri yüksek ve ihracata uygun tarımsal üretimin teşvik edilmesi gerektiği görüşünde. Yani kiraz üretimine uygun araziye ayçiçeği ekmenin anlamı yok. Aynı durum, pirinç için de geçerli. Bu ürünü ikliminden dolayı çok uygun maliyetlerde yetiştirebilen ülkeler varken, üretim rekabeti yapmanın anlamı yok. Bunun yerine ihracata uygun zeytin üretimi çok daha akılcı. Türkiye’nin özellikle, iklim şartları açısından avantajlı ürünlere yönelmesi gerekiyor. Bu ürünler için de hedef Japon pazarı gibi, alım gücü yüksek pazarlar hedeflenmeli. Yılda 50 milyar dolar ile Japonlar dünyadaki en büyük gıda ithalatçılarından. O sebeple bu gibi pazarları iyi bilmek ve ona göre tavır almak gerekiyor.

Üretim havzaları belirlenmesi ve tarımsal desteklerin buna göre verilmesi ise bir diğer öneri. Konya’daki buğday üreticisine 10 lira destek veriliyorsa, Ege’deki buğday üreticisi için rakam 5 lira olmalı. Çünkü bu işin merkezi Orta Anadolu ve oradaki üretimin hem maliyeti düşük, hem verimi fazla. Başarılı işadamı Türkiye’nin tarımsal bölgelere ayrılarak, iklime ve coğrafyaya uygun ürünlerin her bölgede desteklenmesini öneriyor.

EV HANIMLARI İÇİN PRATİK ÖNERİLER

Ahmet Küçükbay her ne kadar bu işin ticaretini yapsa da, yağların mutfakta kullanımı üzerine de epey birikim sahibi. Ayçiçeği yağı, zeytinyağı ve margarin bugün en çok tercih edilen yağlar arasında. Onları tereyağı ve mısır özü yağı izliyor. Daha fazla lezzet için hamur işleri, makarnalar ve lokmalarda ayçiçeği yağını öneriyor. Salatalar ve zeytinyağlı olarak bilinen yemek türlerinin gözdesi elbette zeytinyağı. Mısır özü yağı ise sulu yemekler ve pilavlar için elzem. Pilavda kullanılacak mısır özü yağına biraz tereyağı ilave edilirse lezzetin de artacağını söylüyor.

Vücutta geç eridiği için damar sertliğine yol açtığı ve kalbe zararlı olduğu iddia edilen margarinlerle ilgili olarak Küçükbay, hidrojen gazı ile sertleştirilen margarinler için bunun doğru olduğunu; ama kahvaltılık margarinlerde hidrojen gazının artık kullanılmadığını söylüyor: “Palmiye ağacından elde edilen hurma meyvesinin yağını kullanıyoruz. Sert ama doğal bir yağdır. O şekilde tüketilirse zararı yok. Hidrojen gazı ile sert margarin üretmek zararlı. Paket margarinlerde hidrojen kullanımı çok azaldı, genellikle endüstriyel yağlarda, pastacılık, bisküvi ve çikolata sanayiinde kullanılıyor.”

Zafer Özcan
Aksiyon Dergisi


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com