Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Çağımızda Kurumsallaşan Fitne

Fitne kelimesi için sözlükte şu karşılıklar yazılı: "1. Bela, mihnet, sıkıntı. 2. Ayartma, azdırma. 3. Fesat, ara bozma, karışıklık, ihtilâl. Îkaz-ı fitne: Karışıklık çıkarma. 4. Dinsizlik, canilik. 5. Ceza. 6. Delilik. 7. Güzel yüz, güzel göz; güzel kadın. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ferit Devellioğlu).

Günümüz hayat tarzı, fitne kelimesinin karşılığı olan gerçek veya mecâzi bütün anlamlara karşılık bulduğu bir ortam sergiliyor. Günümüz hayat tarzı… Bu demektir ki, kapitalist iktisadî ilişkilerin, serbest piyasa ekonomisinin, nerdeyse hayvanca denebilecek bir serbesti ortamının, demokrasi denilen bir tür sahtekârlığın yürürlüğünü sürdürdüğü hayat…

Makyavel (Machiavelli), asırlar öncesinde amacın aracı haklı çıkardığını söylerken, ülkesinin o günkü şartları îtibariyle belki haklıydı. Fakat Hıristiyan Batı kültürü de, nasıl bir ahlâk anlayışına teşne olmalıymış ki, bir adamın, bir dönem için ve kendi ülkesinin şartlarını göz önünde bulundurarak kendi prensine yönelttiği öğüt, birdenbire bir genel kabule mazhar oldu ve o günden bu yana Batı kültürünün temel ahlâk ilkelerinden biri haline geldi. Günümüz politika hayatında kirli çamaşır pazarlamacılığı bu ilkeye dayanmaktadır. Ekonomi hayatında rakiplerinin canını çıkarırcasına girilen rekabet ortamı gene aynı ilkenin ürünüdür.



Bir kere böyle bir ilkeye istinat ettikten sonra; şantaj, rüşvet, soygun, vurgun, talan, emniyeti suiistimal, dolan hem ekonomi hayatının hem politika hayatının olağan uygulaması haline gelir ve kimsenin kimseden hesap sormaya mecali kalmaz.

Günümüzde her şey kurumsallaştığı gibi, fitne de kurumsallaşmıştır. Siyâset kurumsal bir vakıadır. Tababet kurumsallaşmıştır. Bilim kurumsal bir yapı kazanmıştır. Bu ne demektir? Artık bu konularla ilgili olarak, bu kurumların dışında kimsenin söz söyleme hakkı yoktur. Münferiden, allame-i cihan olsan, ağzınla kuş tutsan, sana söz ve hayat hakkı yoktur. Söylediğin şeyin değerine ancak o “kurum” karar verir.

İllegal faaliyetler bile kurumsallaşmıştır. Suç teşkil eden fiiller kurumlar aracılığıyla îka ediliyor. Yeraltı örgütlerinin hikmeti vücûdu, illegal faaliyetlerin (yani her türlü hukuk dışı işlerin), kurumlar aracılığıyla yürütülmesi “ihtiyacından” hasıl olmuştur. Münferiden işlenen suçlarda, sanık, basitçe yakalanabilirken, yeraltı örgütlerinin îka ettiği suçlarda, belki sadece, tetikçiler, maşalar yakalanıyor; fakat azmettirenin kim olduğu tahmin edilse bile, o yakalanamıyor. Bu bağlamda, faili meçhul(!) kalmış cinayetler hatırlansın, tabii her yerde, bütün dünyada…

Artık dünyanın her yerinde siyasetin kirlenmesinden bahsediliyor. Ticaretin kirlenmesinden bahsediliyor. Siyaset alanındaki entrikalar siyasetin kiridir. Kayıt dışı ekonominin mevcûdiyeti, ticaretin ve iktisadiyatın kirlenmesidir. Fakat bütün bu kirli işler, kurumsal nitelik kazanmıştır. Bu ne demektir? Bu, artık, kirliliğin, kişileri aşan boyutlarda ortaya çıktığının alâmetidir. Öyle ki, öne çıkan artık kişiler değil, fakat kurumun kendisidir. Kurum içinde söz sahibi olan kişi(ler) ile kurum arasında çıkar çatışması ya da görüş ayrılığı olsa, herhalde tasfiye edilecek olan kişidir. O kişinin yerine gelecek olanın da, kurumla âhenkli çalışabilecek olan biri olması beklenir.

ABD’de şantaj şirketlerinin kurulduğunu biliyoruz. Bu şantaj şebekeleri, politika arenasında rol oynayan kimselerin kirli çamaşırlarını araştırma hizmeti(!) sunuyor. ABD’de bir süredir rakiplerinin kirli çamaşırlarını arayıp bulma ve bu ayıpları şantaj amacıyla kullanmak üzere “hizmet” veren şirketlerin müşterileri arasında Başkanların da yer aldığını biliyoruz. Vaktiyle eski Başkanlardan Clington’un, rakipleri hakkında zengin bir arşiv tuttuğu ve özel durumlarda bu arşivi şantaj aracı olarak kullanarak Senato’dan istediği kararları çıkarttığına ilişkin haberler yayınlanmıştı.

Artık, Amerika’da kirli çamaşırları ortaya dökme işinin kurumsallaştığını söyleyebileceğiz demektir. Bu şebekeler, kendiliklerinden, başkalarının kirli çamaşırlarını araştırıp dosyalayıp arşivliyorlar. Rakipleri hakkında hazırlanmış jurnallerden, onun hakkındaki gizli bilgilerden yararlanmak istemediğini söyleyen politikacı: “Fakat rakibiniz, sizin hakkınızda şu şu bilgileri edinebilir!” şantajıyla karşılaşınca, şirketin gönüllü(!) müşterileri arasında yer almaya mecbur kaldığını görüyor! Artık Başkan’ların da bu tür hizmetlerden istifade ettiği biliniyor. Meselenin ürpertici yanı şu ki, elinde rakiplerinin kirli çamaşırlarını açığa vuracak dosyalar bulundurduğunu ileri süren biri, sırf bu hareketiyle bile, ne denli bir ahlâk çukuruna düştüğünü fark edemiyor. Sorumlu mevkide bulunan biri, eğer rakiplerinin kirli çamaşırını zamanında ortaya dökmüyorsa, daha doğrusu rakiplerinin kovuşturmayı gerektiren fiilleri varsa ve bunu adâlete intikal ettirmiyorsa, bu, bir ahlâksızlıktır. Çünkü rakibinin kirli çamaşırını ortaya dökmenin beklenen bir zamanı varsa, bu, açıkça şantaj demektir. Şantaj ise, hukukî mahiyeti bir yana, ahlâksız bir davranıştır. Bunu yapan, yönetimde sorumluluk üstlenmek isteyen biriyse, durum daha da vahim sayılmalıdır. Çünkü adâletin bir an önce tecellisine yardımcı olmaktan kaçınmak, adaletin gecikmesine, o da bir başına yeni bir adaletsizliğe yol açar Demokrasi adı altında soysuzlaşmış bir politik rekabetin, serbest piyasa ekonomisi adı altında soysuzlaşmış bir ticaretî rekabetin işlerlik kazandığı toplumsal/siyasal yapılarda, amaca ulaşmak için her çeşit araç meşru ve mubah kabul edilmekten öte zorunlu sayılmaktadır. Çünkü sen rakibini boğazlamadığın takdirde, boğazlanmaya hazırlanman gerekiyor. Böyle toplumların gündelik hayatı rüşvetle, irtikapla, suiistimalle, şantajla, cinayetle süslenecektir. Ar ve hayânın, iffet ve namusun, dürüstlük ve onurun, olsa olsa bir piyasa değerinden bahsedilebilecektir: Ödediğin takdirde satın alabilirsin! Ve böyle bir ortamda, mânevî değerler de dâhil, her şeye bir bedel biçilebilecektir. Vaktiyle döndürülmüş olan fırıldakların kamu vicdanını rahatlatmak için döndürüldüğünü bile söyleyenleri görünce şaşmamalıyız artık…

Bu ahlâkın teorisyeni Machiavelli ise, pratisyeni de Joseph Fouche’dir. Bu ikincisi, hâlen demokrasi adına uygulanan ahlâkî yapının Fransa’daki kurucusudur. İlk defa şantajı devlet hayatında o kurumlaştırmıştır. Kurduğu polis teşkilatı, politikacıların ve onların yakınlarının ayıplarının arşivini tutmuş, bu arşivi şantaj aracı olarak kullanmıştır. Onu, Napolyon bile yerinden edememiştir. Çünkü kendisinin ve kız kardeşinin sırlarının ortaya dökülmesini göze alamamıştır. Şimdi arınmış elleri özlemenin sırasıdır. ABD’de toplumsal ve siyasal alanda utanma çağına yeniden dönülmesi gerektiğinin çağrıları yapılıyor. Bir yandan şantajla iştigal eden şirketler kurulurken, bir yandan da ahlâka çağrılar sürdürülüyor. Türkiye’nin de, aslında politika hayatının modern ahlâksızlık ortamında geçen mazisi küçümsenmeyecek bir birikime sahip. Bu yüzden, burada da, ciddi ahlâk çağrılarını beklemek yersiz olmayacaktır.


(Rasim ÖZDENÖREN)


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com