Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Kişisel Gelişim

YOLCULUK

Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güneşin sonu ,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.

Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım.
Bir gece, rüyada gördüğüm yeri,
Gözlerim yumulu, aramaktayım.

Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız.
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.

Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!

Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, günden güne kayıtsız bana.
Dalında bir yaprak gibi dönüyor,
Acı rüzgârların çektiği yana...

N.F.Kısakürek

Issız bir çölün ortasındasınız ve güneşe doğru yürüyorsunuz, gölgeniz ise arkanızda sizi takip ediyor. Çöl deryasının o engin kıvrımlarında sadece siz ve sizi yalnız bırakmayan gölgeniz var. Nereye gitseniz sizi takip eden, peşinizden gelen gölgeniz...

* * *
Aniden bir çöl fırtınası kopuyor ve yolunuzu kaybediyorsunuz. Nereye gittiğinizin farkında değilsiniz. Sonbaharda dalından düşen yaprakların kendini rüzgârın gittiği yöne bıraktığı gibi siz de kendinizi çölün akışına bırakmışsınız. Bu sırada güneş arkanızda kalmış ve gölgeniz önünüzde. Gölgeniz sizi değil; siz gölgenizi takip ediyorsunuz artık. O nereye, hangi yöne gidiyorsa siz de oraya gidiyorsunuz onun peşinden sürükleniyorsunuz. Çünkü güneşe yani ışık kaynağına sırtınızı çevirmişsiniz bir kere. Attığınız her adımda önce gölgeniz ilerliyor; sonra siz...
Şimdi güneşin ahireti, gölgenin ise dünyayı temsil ettiğini düşünelim.

İnsan ahiret için uğraştığında yani güneşe doğru yol aldığında gölgesi, aynı zamanda dünyası, peşinden gelecek, ona tâbi olacaktır.

Güneşe sırtınızı dönüp onu arkanıza aldığınızda ise gölgeniz sizi değil; siz gölgenizi takip etmek durumunda kalacaksınız.. Tâbi olan gölge değil, siz olacak!

Gölge (dünya) sizi nereye götürürse oraya gideceksiniz. Gitmemekten başka çareniz de kalmayacak üstelik.
Öyle bir çöl, öyle bir yol ve öyle bir yolculuğunuz olmadı belki; fakat o çölden daha geniş, daha engin, daha keşmekeş, daha zor bir yol ve yolculuk nefes aldığımız her an var. Öyleyse şu anda sizin yolculuğunuz nereye doğru? Güneşe mi, yoksa gölgenizi takip edip onun gittiği yönlere doğru gitmeye devam mı?

* * *
İnsanoğlu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren bu yolculuğu başlar. Dünyaya gelir ve kulağına ezan okunur; fakat namaz kılınmaz. Oysa ezan namaz vaktinin geldiğini bildirmek için okunur. Ezan, namaz için bir çağrıdır.
Neyse biz tekrar yolculuğuna dönelim insanoğlunun.

Doğduğu andan itibaren başlar ağlamaya insanoğlu; çünkü hiç tanımadığı yabancı bir ortama gelmiştir. Yolculuk devam eder, yaş ilerler, nedenler, niçinler art arda gelir ve dünya hayatını tanımaya başlar.
Hayatı tanıyıp bir anlam verdikçe azalır sorular. Artık kendine bir yol çizme vaktinin de geldiğini anlar; çünkü önünde bir yolculuk vardır ve kendisi bu yolun içinde bir yolcudur. Yol olmadan yolculuk olmayacak ya da istenilen hedefe varılamayacaktır.

Hayatı tanıyan insan kendine bir yol çizer ve yolculuğunu artık şuurlu bir şekilde devam ettirir. Güzergâhına çukurlar, dağlar, vadiler, ovalar çıkacaktır. Bazen hızlanacak bazen bir şeylere takılıp yavaşlayacaktır.
Bu minvâl üzere devam ederken yolculuğu aniden bir müjde gelir:

"Sana verilen zaman doldu!"

Artık dünya ile ilişkisi kesilmiştir insanoğlunun.
Bu arada tabi ki bir şey unutulmaz: Namaz.
Asıl vatanına dönerken insanoğlunun namazı kılınır ve öylece uğurlanır. Fakat kişinin namazı kılındı ortada Ezan falan yok...

Dikkatinizi çeken bir şey olmadı mı?
İnsan doğuyor ezan okunuyor ve dünya yolculuğu bitiyor, müjde geliyor namaz kılınıyor.
Birincisinde ezan var ama namaz yok; ikincisinde namaz var bu kez ortada ezan yok...
Sizce bu bir rastlantı mıdır?
Yoksa dünya yolculuğunun süresinin ne kadar olduğunu bizlere anlatmak isteyen bir işaret mi?
"Hayat Ezan ile Namaz arasında mıydı yoksa?"
Habibi Zişan Efendimiz'in:
"Namazlarınızı ilk vaktinde kılın" ifadesine bir de bu gözle baktığımızda, hayatın ne kadar kısa olduğunu, hiç vakit kaybetmememizi, imalı bir yolla anlatmaya çalıştığını da görebiliriz.

* * *
Ve yolculuk devam ediyor.
Zira ölüm son değildir.
Şimdi bir köprü çıkmıştır yolumuza:
"Sırat köprüsü."
Ne var ki bu köprüde gideceği yönü önceden kendisi belirlemiştir.
"Nasıl bir hayat yaşıyorsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle de haşr olunursunuz." Bizlere böyle bir uyarı da gelmişti
O Yüce İnsan'dan.

Öyleyse sorun yoktu:
Ya cennet ya cehennem.
Biri olmazsa diğerinin olmayacağı ya da mânasız kalacağı bir gerçek.
Asıl önemli olan ise, bu yolculuğa nasıl nokta koyduğumuzdur.

ellerinize sağlık.....


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com