Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Türban Ve Kariyer / Evden İşe, Bizden Bireye

OSMANLI-TÜRK MODERNLEŞMESİNİN 200 yıllık tarihinde kadının konumu, dönüşümün hızı ve niteliği konusunda en önemli göstergelerden biri olarak kabul edildi. Başarı veya başarısızlık hep onların üzerinden ölçüldü. Bitmeyen bir araştırma ve gözlem faaliyetinin nesnesi haline getirilerek kılık kıyafetinden, aile içindeki pozisyonuna, cinsler arası ilişkilerdeki tutumundan, kamusal alandaki varlığına kadar sürekli izlendi. Yaşadığımız topraklar yeryüzünün en büyük laboratuarı, kadınlar da binlerce gözün sürekli kendilerini izleyip, sonu gelmez notlar aldığı biçare denekler haline geldi.

.
Türban ve Kariyer-evden işe, bizden bireye adlı kitapta Metin Sever bu geleneğe yeni bir dipnot düşmüş sadece. Onun ifadesiyle başörtülü kadınlar ya bir kesim tarafından bir mağduriyetin nesnesi olarak görüldüler ya da karşıtları tarafından bir sorunun nesnesi olarak. Bu kitapla onların ilk kez bir başarı hikâyesinin nesnesi olarak ele alındığı iddia ediliyor. Fakat bana göre sonuçtaki değerlendirmeler onların kamusal alana çıktıklarında modern hayat ile ne derece barışık yaşayabildiklerinin, dini olanla irtibatlarını hangi ölçüde koruyabildiklerinin, modernliğe ait olduğu kabul edilen bir takım vasıfları hangi ölçüde benimsediklerinin, "siyasi İslam’ın iflasından" bugüne ne kadar değiştiklerinin okumasına tabi tutulduklarını gösteriyor. Salt başarılı olmak kriter olarak kabul edilseydi Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Cihan Aktaş gibi kadınların da bu çalışmaya dahil edilmesi gerekiyordu. Yazar bu durumu onların kamusal alana pek fazla çıkmaksızın ev merkezli bir hayatı tercih etmelerine, başkalarıyla yatay bir ilişki kurma ihtiyacı duymadan üretimlerini evde yapmalarına bağlıyor. Başka bir grup başarılı kadının da yine bu yatay ilişki denilen şeyi kontrollü ve sınırlı olarak yaşadıkları için yazarın ifadesiyle sözkonusu çalışmanın dışında tutulmuşlar. Bize de "peki ama neden?" diye sormak düşüyor bu durumda. Niçin başarı hikâyesinin nesnesi olarak seçildiği söylenen kadınların bu başarıyı evin dışında yakalamış olması gerekiyor? Bu sorunun cevabı, zannımca bu kitaba dâhil edilen 8 kadına yöneltilen sorularda gizli.
.

Yazar doğal olarak belli bir zihni-kültürel zemin üzerinden bakıyor konuya. Geleneksel İslam-İslamcılık, modernite-gelenek karşıtlığı ve gerilimi üzerinde bir yere yerleştirmeye çalışıyor konuştuğu kadınları. Fakat geleneksel İslam ve İslamcılığın zaman ve tarih üstü bir din olarak İslam ile ilişkisine dair bilgisinin çok sağlam olmadığı gözden kaçmıyor. Bu yüzden İslamcılıktan bahsederken bizatihi İslam'ın kendisini mevzu edermiş izlenimini veriyor ve dolayısıyla 28 şubat sürecinde yaşananları yine İslam'ın yenilgisi gibi algılama yanlışına saplanıyor. Kitaba dahil edilen kadınların önemli bir kısmı İslamcı bir geçmişten gelmemekle birlikte sorulardan 28 şubat kırılmasının izlerini sürmeye çalıştığı hemen farkediliyor. Bir bakıma ne kadar ehilleştiklerinin ve ne kadar tehlike arz edebileceklerinin yoklaması yapılıyor hissini uyandırıyor. Başka yazarlar değil de mesela Ali Şeriati, Mevdudi, Seyyid Kutup gibi yazarların özellikle sorulması bu "nerden nereye!" vurgusunu daha bir belirginleştiriyor.
.

Bunun da ötesinde kamusal alan tecrübesinin müslüman kadınları dönüştürme potansiyeline de dikkat çekilmeye çalışılmış. "Başarılı olan, olmayı başaran bu kadınların Türkiye'deki İslami algılamanın geleceğine yönelik ipuçları vereceğini düşündüm hep ve bu ipuçlarının izlerini sürmeye çalıştım. Çünkü bir başarı öyküsü yaratabilen bu kadınlar İslam'ın kamusal alanda kazandığı bu görünürlüğün en önemli unsuru. Bu kadınların söylemleri, yaşam biçimleri aynı zamanda bireyselleşen İslami dinamikleri açıklıyor. İslamcı camiada kadın hareketinin geldiği noktayı ve geleceği noktanın ipuçlarını veriyor ." derken yazar hem bu kanaatimi pekiştiriyor hem de kamusal alana çıkmadan başarılı olmuş kadınların neden bu çalışmanın dışında tutulduğunun da cevabını vermiş oluyor.
.

Yazar İslamcı-modern çatışmasının ana eksenini Nilüfer Göle'nin "habitus" diye nitelediği yaşam alanının oluşturduğunu ifade ederken bir takım gereksiz gibi görüleceği düşünülen soruları niçin sorduğunu açıklamaya çalışmış. İslami hareketin yükselişte olduğu dönem zarfında en çok rahatsızlık yaratan konuların başında müslümanların kendi yaşam alanlarını oluşturma çabalarının gelmesinde modern hayatın farklı formlar oluşturmaya müsait her türlü düşünceyi düşman olarak belleyen totaliter yapısının rol oynadığını göz önüne aldığımızda bu soruların hangi amaçla sorulduğunu anlayabiliyoruz: Alternatif bir yaşam modeli arayışı var mıdır? Nereden alışveriş edildiğinden, hangi markaların seçildiğine, evdeki iş bölümünden, çocuklarla ilişkilere, tatil için seçilen yerlerden, parfüm kullanılıp kullanılmadığına ilişkin bütün o sorular söz konusu kadınların böyle bir potansiyeli taşıyor olup olmadıklarını ölçmek üzere sorulmuş. Ayrışma arzu ve iradesinin eski keskinliğini kaybettiği, muayyen bir yumuşama ve uzlaşma keyfiyetinin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmış.

.
Kitaba konu olan müslüman kadınların cevapları üzerinde söyleyecek şeyi olan çok olacaktır. Çok farklı okumalara imkan verecek malzeme sunuyor bizlere. Hem geleneğin kısıtlamalarından, hem İslamcı söylemin keskin uçlarından, hem de sistemin kuşatmasından sıyrılarak kendi hikayelerinin peşine düşmüş bu kadınların tecrübelerinden pek çok şey öğrenebilir, üzerinde düşünecek çok şey bulabiliriz. Fakat ben sorularla ilgilenmeyi tercih ettim. Çünkü farkında olmadan hayatlarımızı o sorulara verilen cevaplar haline getirebiliyoruz.
.

Şunu da belirtmeliyim ki sözkonusu kadınların hiç birisi gençler için bir rol modeli olmayı kabul etmiyorlar. Kendi bireysel sorumluluklarıyla yaşamayı tercih ediyorlar. Bu açıdan hiç birimiz adına konuşmuyorlar. Fakat yazar onları İslami hareketi içerden dönüştürmeye namzet rol modelleri olarak görüyor. Bunun gerekçelerini de sonuç kısmında açıklamış. Bir bakıma ne kadar kaçsak da sadece kendi kararlarımız ve hayatımızın sorumluluğunu taşıdığımızı iddia edemiyoruz. En azından ben öyle düşünüyorum.

.
Son olarak kitaba alınmamış, kamusal alanın ve "habitus" un dışında kalmayı tercih eden "öteki" kadınların başarı hikayesini daha çok merak ettiğimi söylemek zorundayım. Bir de sessiz sedasız yaşayıp başarı hikâyelerini sadece levh-i mahfuza kaydettiren kadınlar var ki, onlara da selam olsun diyorum.

Pınar Demir


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com