Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Egitim Politikasi

"Ben okumuş adamdan korkmuyorum"

II. Abdülhamid Han eğitime çok önem veriyor ve bu alanda hiçbir fedekarlıktan kaçınmıyordu. "Ben okumuş adamdan korkmuyorum" diyordu. Osmanlı devletinde en büyük eğitim ve öğretim hamleleri onun zamanında yapıldı. Eğitim alanındaki başarası düşmanlarının dahi takdirini toplayarak gerçekleri dile getirmek zorunda kalıdlar.

Kendisine muhalif olan Ahmet Reşit Rey; "Gariptir ki, bir taraftan basını bu kadar baskı altında bulunduran Abdülhamid, diğer taraftan memleketin irfanının yükselmesi için yabancı lisanların öğrenilmesine ve milletin aydınlanmasına çok çalışır ve okullara çok önem verirdi. Yakınlarından işittiğimize göre "bir milletin hürriyet
ve Meşrutiyet'e kavuşması için daha olgunlaşması ve cehaletten kurtulması lazımdır" dermiş. ( 108)

II. Abdülhamid Han eğitim ve öğretim alanında gençlere ne olursa olsun iyi bir İslami terbiyenin verilmesini ister ve bu konuda zaman zaman irade-i seniyyeler yayınlatırdı.

19 Eylül 1901 tarihlisinde "(Okuldaki) programların din bilgilerinden sonra o havalinin mahilli iştigali olan ziraat ve sanayiye ait fen ilimlerini tahsili esasına göre tanzim...ve daimi olması" isteniliyordu. Eğitim ve öğretim konusunda üzerinde titrediği iki konu vardır din ve fen.

II. Abdülhamid Han, Batı'daki bilim ve teknoloji transferi Avrupa'ya her dalda öğrenci gönderdi. Ama maalesef giden bu öğrencilerin bir çoğu nefs ve şehvetlerinin esiri olarak Batı kültür potasında eridiler. Abdülhamid Han da bundan şikayetçi olarak;

"Berlin'deki sefirimizin, bize verdiği raporlara göre, bu genç-ler arasında kendisini çalışmaya adayanların sayası pek az olduğu görülüyor. Almanya'ya giden gençlerimizin çoğu Osmanlılara has itidal ve sadelik faziletlerini kaybediyorlar. Orada öğrendikeleri ise içki içmek, ahlaka uygunsuzluk ve-buna benzer şeyler oluyor. Kendini beğenmiş, iddialı, şişinerek döndüklerinde, arkadaşlarına ve ihtiyar fakat tecrübeli paşalara yukarıdan bakıyorlar. Örflerimizi, adetlerimizi tenkit ediyorlar. Hele Paris'e tahsile gidenlerin ekserisi eğlenceye dalıyorlar, çalışmaya vakit bulamıyorlar." (109)

Yarı aydınların işgal ettiği cemiyetler iflah olamazlar.

Eğitimin önemi hususunda sultan şunları söyliyecektir: "Rusya, Almanya ve Avusturya devletleri ilerlediler; özellikle Rusya vaktiyle önemsiz iken bugün Avrupa'nın büyük devletlerinden sayılmaktadır. Biz geri kaldık. İlim ve fennin ilerlemesi mekteplerden çıkan diplomalı efendilerin kullanılmasıyla olur. "Ne yazık ki, tam bilgili olan adamımız çok azdır. Tam tersine yarım bilgili olanlarımız ise pek çoktur. Onun için milliyet ve dinin ne demek olduğunu bilmezler. Tam tersine memleketimizdeki Hıristiyanlar oldukça bilgili oldukları gibi kendi mezheplerince dindar ve dinlerini koruya-

çak kadar da taassupları bulunmaktadır. Böylelikle milliyetlerini koruyabilmektedirler." (110)

II. Abdülhamid Han, yabancı devletlerin ülkede kurdukları okulların zararları olduğunu belirterek bu konuda şunları yazmaktadır: "Özel okullar, devletimiz için büyük tehlike teşkil etmektedir. Şimdiye kadar affedilmez bir kayıtsızlıkla her devlete her zaman ve her mahalde mektep açmak hakkını vermiş bulunuyoruz. Maalesef bunun acısını'çekmekteyiz. Bizim müsamahamıza karşılık bu okullarda dinimize, devletimize karşı nefret öğreniyoruz. Maarif nazırlarının bu husustaki alakasızlığı affedilemez. Belki de harekete geçmek için cesaretleri yoktur. Fakat her zaman her şeyi benim yalnız başıma yapmam da beklenemez. Vakıa, bu okulların hatt-ı harekatına müdahale etmenin her zaman pek kolay olmadığı da bir hakikattir. Pek çok defa bu mektepleri himaye etmek suretiyle, kendilerine ehemmiyet payı çıkaran konsolosların, sefirlerin arkasına sığınmaktadırlar. "(111)

II. Abdülhamid Han, sadece İstanbul'da 14 yüksek okul ve ih- 75 tisas okulu açtı. Okulsuz ve camisiz köy, kasaba bırakmak isteme- • yen Sultan bu alanda büyük başarılara imza attı. 33 yıllık gayretlerinin sonunda rüştiye mekteplerini 250'den 600'e, ididiler 5'den 104'e, darülmualliminleri 4'ten 32'ye çıkardı. Yine 1876'da sayıları 200 olan iptidai okullarına 4000-5000 civarında yenileri eklendiği gibi, 10 bine yakın sıbyan okulu yeni usûllere tahvil edildi. (112)

Sultan, kendisinin kurduğu Mekteb-i Mülkiye'ye başka bir ehemmiyet veriyordu. Tayini yapılacak kaymakam ve mutassarrıf-ların bu okuldan mezun olup olmadıklarına dikkat ederdi.

Devlet Adamı her zaman mektepten yetişmez. Önünde numune lazımdır.

Sultan Fethi Okyar'a şunları anlatıyordu:

'Adam yetiştirmek kolaydeğil. Eskiden, vezirler, ekabir, hayır erbabı konaklarının büyükkısmını yetiştirmeye kabiliyetli gençlere ayırırlar, bilhassa kendi memleketlerinden istidadlı. elinden tutulmaya değer gençleri getirirler, onlara manevi pederlik yaparlarmış. Biz bunlara yetişmedik. Enderun, saray içinde devlet adamı yetişti-renen büyük mektep imiş.Bana maarife (eğitime) neden ehemmiyet vermediğim soruluyor..Haşa!.. Bugün nekadar ali mektep görüyorsanız hemen hemen cümlesini ben yaptım. Mevcutları da ıslah ettim. Fakat devlet adamı münhasıran mektepten yetişmez. Önünde müsbet ve takibe şayan numuneler bulması lazımdır. Bu isimlerini saydığınız zevatın bir ikisi hariç diğerlerini tanırım.Şimdi bunlar, mutlakiyetin nazırı iken meşrutiyet ilan edildi de zihniyet ve şahsiyet mi değiştirdiler? Eğer buna inanılıyorsa, ahlaklarından şüphe etmek lazımdır. Mademki benim idarem fena imiş,vatan ve millet için felaketimiş, o halde neden en alikarar ve hüküm mevkiindeki makamları muhafaza için birbirleriyle mücadele etmişler, bu makamlar kendilerine verildiği zaman minettar olmuş, buralarda huzurla oturmuşlardır? "

Yabancılar, ancak aralarındaki rekabetten ve menfaat gereği ilgi gösterirler.!

Bu konuşmadan sonra İttihad ve Terakki 'nin asker olmayan mensupları için izahat veren Fethi Okyar B ey'e devamla;

"Bunlar, bu kadarcık tecrübe ve melekeleriyle bu koskoca dev-let-i muazzamanın idare mesuliyetini nasıl tekabbül edebilirler? Cesaret!... Tecrübelerimle biliyorum ki, ecnebiler, çok zaman maharetle sakladıkları menfaatleri olmasa, bize karşı asla samimi ve dost değildirlerGösterdikleri alaka ise, aralarındaki rekabetten dolayı-dırBunlardan istifade bazen mecburiyet olur. Fakat başvururken hakikati bilmek lazımdır. Ben, Paris'te, Londra'da, hatta Kahire'de aleyhime neşredilen gazete mecmua ve kitaplarla bunları hazırlayanların nasıl ve nereden para bulduklarını biliyordum. Onları verenlerin de gizli emelleri meçhulüm değildi. Mesela Murat Bey (gazeteci ) gibi bazıları idrak ettiler, geldiler. Ahmet Rıza Bey sultan-zade Sabahaddin Bey gibi bazıları gelmediler. Görüyorsunuz, bu gelmeyenler arasında bile fikir ittihadı yok. Şu saydığımız isimler arasında bu meşhur muhaliflerimiden hiç birisi Hüseyin Hilmi Pa-şa'nın kabinesinde yer almamış!...Öyle tahmin ediyorum ki, sizler de daha bir müddet benim sadrazamlarımla memleketi idare edeceksiniz." (113)


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com