Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Halkla İlişkiler

Halkla ilişkiler, örgütlerin çevreyle[1] olan iletişimini düzenleyerek bu iletişimi olumlu yönde geliştirmek için gerçekleştirilen etkinliklerin tümüdür. Örgütler, var oldukları çevre içerisinde çeşitli sorunlarla karşılaşırlar ve varlıklarını sürdürebilmek (idame ettirebilmek) için bu sorunları çözmek zorundadırlar. Sorunlarını çözemeyen örgütler yok olurlar. Örgütlerin çevreleri içinde yaşarken karşılaştığı sorunlar arasında iletişim sorunları da bulunmaktadır. Hatta, örgütlerin karşılaşabileceği sorunların büyük çoğunluğunun iletişimsel bir yönü olduğu ileri sürülebilir. Örgütlerin içinde yaşadıkları çevreleriyle yaşayacakları iletişim sorunları başka sorunlara yol açabileceği gibi, karşılaşılan diğer sorunların da iletişimsel boyutu bulunmaktadır. Örneğin bir petrol şirketi, olağan üretimi sırasında neden olduğu çevre kirliliği nedeniyle kişilerde ve toplumda olumsuz kanaatlere neden olabilir, başlangıçta doğrudan iletişimsel olan bu sorun giderek mali bir soruna neden olabilir; tüketicilerin, boykot gibi uç tepkilerine gerek kalmaksızın, bu şirket ürünlerini tüketmekte hissedecekleri güvensizlik ciddi satış sorunları yaratabilecektir. Dolayısıyla örgütlerin iletişim sorunları, yaşamsal öneme sahiptir ve örgütler, bu sorunların çözümleri üzerinde önemle durmak zorundadır. İşte, örgütlerin iletişim sorunlarının yönetimine kısaca halkla ilişkiler denmektedir.

Halkla ilişkiler bir kavram olarak önce ABD’de ortaya çıkmıştır ve 1930’lardan sonra sistemli bir etkinlik olarak yürütülmeye başlanmıştır. Şüphesiz halkla ilişkilerin tarihini daha önceki yüzyıllara kadar uzatmak bir ölçüde olanaklı görünse de, bir disiplin olarak halkla ilişkilerin, 20 yüzyılın bir ürünü olduğunu kabul etmeliyiz. ABD’de 1929 Büyük Bunalımı’nda itibarlarını ve kamu oyundaki güvenirliklerini kaybeden dev şirketlerin, çevreleriyle olan iletişime önem vermek zorunda hissetmeleri halkla ilişkilerin gelişmesindeki en önemli nedendir. Aynı dönem, örgüt kuramları açısından da bir dönüşüme tanıklık etmiştir; o zamana kadar örgütlerde (şirketler, kamu kuruluşları) çalışanları örgüt sistemlerinin bir parçası olarak gören mekanik (klasik) örgüt kuramları, Büyük Bunalım’dan sonra bu çalışanların “insan” niteliğine önem vermeye başlamışlar ve sosyal bilimlerinde “insan ilişkileri ekolü” olarak adlandırılan akıma koşut olarak “mekanik örgüt” anlayışı yerine “insani örgüt” anlayışını geliştirmişlerdir. Bu gelişmeler bir disiplin olarak halkla ilişkilerin de gelişmesine yol açmış ve 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halkla ilişkiler özellikle ABD ve Avrupa’da bir meslek olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’de ise ilk kez, MEHTAP (Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi) ile halkla ilişkiler bir kavram olarak 1960’lı yıllarda gündeme gelmiştir.

Türkçe’de halkla ilişkiler kavramına ilişkin bir terminoloji sorunu bulunduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Bir disiplin olarak halkla ilişkilerin ortaya çıktığı ve geliştiği ABD’de bu kavram için “public relations” kullanılmaktadır. Türkçe’de bu kelimelerin “kamusal ilişkiler” olarak çevrilmesi gerekmektedir. Ancak kavram Türkçe’ye 1960’lı yıllardan itibaren “halkla ilişkiler” olarak girmiş ve öyle yaygınlık kazanmıştır. Artık bunu değiştirme olanağı kalmadığına göre[2], kavrama ilişkin bu soruna dikkat çekmek ve böyle bir kavramsallaştırmanın yol açabileceği tehlikelere işaret etmek gerekecektir. Türkçe’de bu disiplin için “kamusal ilişkiler” yerine “halkla ilişkiler” denmesinin iki önemli sakıncası bulunmaktadır: Birincisi, bu disiplini öğrenmek ve meslek olarak icra etmek isteyen öğrenciler, eğitim ve meslek konusundaki tercihlerini yaparken yanlış kavramsallaştırmadan etkilenebilmektedirler. Kamuoyunda halkla ilişkilerin ne olduğuna ilişkin çeşitli farklı kanaatler bulunmaktadır, halbuki doğru bir kavramsallaştırma yapılabilseydi öğrenciler bu kavramla ne tür bir meslek ve disiplin kastedildiğini daha kolay anlayabilirler ve daha doğru tercihte bulunabilirlerdi. İletişim fakültesi öğrencilerinin bu fakülte bölümlerini tercih ederken gazetecilik ve radyo-televizyon ve sinema bölümlerine göre halkla ilişkiler ve tanıtım bölümü hakkında da az bilgi sahibi oldukları gözlenmektedir. “Kamusal ilişkiler” yerine “halkla ilişkiler” kullanılmasının ortaya çıkardığı ikinci sakınca Türkçe’de halk kelimesinin taşıdığı olumu anlamdır. Bazı kavramlar olumlu anlamlar taşırlar ve bu olumluluk o kavramların kullanıldığı anlatıları da olumla yapabilmektedir. Örneğin “bilgi” kavramı olumlu bir kavramdır ve bilgi ile ilgili anlatıları biz olumlu algılarız, kötü bilgi yoktur kabul ederiz. Benzer şekilde “halk” kavramı da Türkçe’de olumlu bir anlam taşımaktadır. “Halk için”, “halkçılık” gibi bağlamlar bu olumluluğu pekiştirmektedir. Halbuki “kamu” kavramı “halk” kavramına göre daha nötrdür, doğrudan bir olumluluk taşımaz. Bu nedenle, bir disiplin ve meslek olarak “kamusal ilişkiler” yerine “halkla ilişkiler” kullanılması bu kavramın fazladan bir olumluluk taşımasına neden olabilmektedir. Bu ise, meslek etkinliklerinin baştan olumlu etkinlikler olacağı gibi bir kanaate yol açabilmekte, gerçekte halkla ilişkiler mesleği içinde yapılan bazı etkinliklerin (örneğin bazı gerçekleri gizleyip bazı gerçekleri ön plana çıkarmak gibi) görmezden gelinmesine. Mesleğin/disiplinin doğru tanımlanması bakımından önemli gördüğümüz bu noktanın, özellikle ülkemizdeki meslek örgütlerince dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Halkla ilişkiler etkinliklerini iki grupta toplayabiliriz: 1) tanımaya yönelik etkinlikler ve 2) tanıtmaya yönelik etkinlikler. Örgütler (şirketler ve kamu kuruluşları), çevreleriyle yani kamularıyla (halkla) ilişkilerinde ortaya çıkabilecek sorunları öngörmek ve önceden önlem alabilmek için tanıma etkinlikleri gerçekleştirirler. Tanımanın en güçlü şekli, klasik bilimsel araştırma yöntemleriyle büyük ölçüde benzerlik gösteren “halkla ilişkiler araştırmaları”dır. Bu araştırmaları yapmakta uzmanlaşmış başka şirketlerden yardım alınabileceği gibi, örgütlerin halkla ilişkiler birimleri de b u tür araştırma yapabilirler. Tanıma açısından önemli bir diğer konu, örgüte yönelik dilek ve istekleri sistematik olarak alabilmek üzere iletişim kanallarının geliştirilmesidir. Bu bağlamda dilek ve şikayet kutuları gibi klasik araçlardan e-posta ve web forumları gibi yeni teknoloji kullanan araçlara kadar bir çok seçenek düşünülmelidir. Tanıma etkinliklerinden elde edilen verilerin sağlayacağı bulguların şekillendireceği tanıtma etkinlikleri, bir çok bakımdan reklam etkinliklerine benzer. Ancak halkla ilişkilerde, doğrudan bir mecra satın almak yerine medya kuruluşları ve buralarda çalışanlarla ilişki kurarak, istenilen tanıtma mesajlarının yayınlanmasına çalışılmaktadır. Ayrıca halkla ilişkilerde bir ürün değil bir fikir, bir kimlik, bir değer tanıtılmaktadır ve bu bakımdan halkla ilişkiler dar anlamıyla bir pazarlama faaliyeti değildir. Halkla ilişkiler etkinliklerinin diğer medya etkinlikleriyle çeliştiği görülmektedir. Örneğin gazeteciler bir konu hakkındaki farklı ve karşıt fikirleri yansıtmayı bir görev olarak kabul ederlerken, halkla ilişkileri yönetenler, gazetelerde örgütleri hakkında olumsuz haberlerin ve yorumların çıkmasını önlemeye çalışmak durumundadırlar. Bu çelişki, halkla ilişkilerde etik konuların tartışılması gerekliliğini kaçınılmaz kılmaktadır. Tıpkı reklamda olduğu gibi halkla ilişkiler de bir meslek olarak etik kurallara sahip çıkma durumundadır ve meslek örgütleri bu anlamda görev üstlenmek durumundadır.


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com