Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

İlke Merkezli Yaşamak

İnsanın ihtiyaçları ve istekleri sonsuz olup ihtiyaç dairesi, gözün gördüğü kadar büyük ve geniştir. Hattâ, hayal nereye uzansa ihtiyaç dairesi de o kadar genişler. İnsanlar bu istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için çabalayıp dururlar ve bunları elde ettiklerinde mutlu olacaklarını düşünürler.

Acaba insanın yegane mutluluk kaynağı, bu ihtiyaçların hangi şekilde olursa olsun karşılanması mıdır? İnsanın öncelikleri; daha çok kazanmak, itibar, şöhret sahibi olmak, yeni bir ev, güzel bir araba gibi maddî varlıklar edinmek ve nihayet başarılı olmak mıdır? İnsan verdiği sözü tutmadan, kaynaklan paylaşmadan, anlayışlı ve alçak gönüllü olmadan, sorumluluğunu yerine getirmeden sevilen ve güven duyulan birisi olabilir mi?Sevilmeyen ve güven duyulmayan insan gerçekten mutlu olabilir mi? "Benim istediğim", "benim tarzım", "benim görüşüm" deyip ben merkezli yaşamak mı, yoksa kendi dışına uzanarak başkalarına yardım etmek ve katkıda bulunmak gibi hizmet merkezli yaşamak mı insana doyum verir? Kısacası, hayatımızın yönünü, davranışlarımızı, kararlarımızı belirlerken, "pratik çözümler ve "kestirme yollar mı esas alınmalı, yoksa gerçek ilkelere mi bağlı kalınmalı?



Uzun vadede, "çiftlik yasası" hayatın bütün alanlarına hükmeder. İlkbaharda ekmeyi ihmal edip, yazın gölgede oturup, güz aylarında hem toprağı sürmek, hem tohumlan ekmek, hem sulayıp tarlanın bakımını yapmak ve bir gecede verimli bir hasat almak mümkün değildir. Okul hayatında, son gece sabahlayarak sınıf geçen, eğitim almadan diploma alanların sonunu düşünün. Derin düşünme yeteneğini, sözel ve yazılı iletişim kurma becerisini, problemlere yeni yöntemlerle çözüm bulma kabiliyetini geliştirmeden alınan diploma, kişinin mutluluğunu ne kadar artırabilir ve onu ne derece faziletli kılar? Ya insan karakteri? Sürekli bir iç kontrol değerlendirme ve eğiterek geliştirme olmadan dürüst, şefkatli, yardımsever, hoşgörülü, doğru sözlü, iyi huylu bir kişilik ortaya çıkar mı? Bir eş. ebeveyn, iş-meslek sahibi ve toplumun bir üyesi olarak çeşitli rollerimiz vardır. Eğer bu rollerimizin her birini oynarken, gerçek ilkelere bağlı kalmadan pratik çözümlere ve kestirme yollara başvurursak; mutlu bir evlilik bekleyebilir miyiz? Etkili kararlar alabilen, sorumlu, özenli, bilge çocuklar yetiştirebilir miyiz? İnsanlar tarafından sevilen ve güven duyulan bir kişi olabilir miyiz? Hayır! Çünkü, tabiî olayların yasaları olduğu gibi, insan ilişkilerinin ve toplumsal olayların da ezelden beri geçerli olan kuralları, ilkeleri vardır.

İlkelerin gücü, evrensel, zamana bağlı olmayan, her zaman geçerli doğrular olmalarında yatar. Bu ilkeler, medeniyetlerin değer sistemlerinde, dinî kaynaklarda bulunabileceği gibi peygamberlerin ve peygamberane yaşayanların davranışlarında da görülebilir. Nitekim, Kur'ân'ın sadece ikinci suresi bile bu açıdan çok yüzeysel olarak incelense, iyilik yapmayı, iyi davranışlarda bulunmayı, hep hayırlara koşmayı, bu uğurda yarışmayı, sabırlı olmayı, temiz ve helâl rızık yemeyi, hoşlandığı malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, hürriyetine kavuşmak isteyenlere vermeyi, barış ve selâmeti, tatlı söz söylemeyi, kusuru bağışlamayı, üzerindeki emaneti ödemeyi emreden âyetler hemen göze çarpar. Peygamberimiz (sav)'in hayatı incelendiğinde ise O'na her türlü ahlâksızlığın yaşandığı cahiliye döneminde dahi "iffet insanı", "namuslu adam" dendiğini, "eminlik" sıfatıyla anıldığını: O'nun semtine yalanın asla uğramadığını ve hiç kimseyi kandırmadığını görüyoruz. Güzel ahlâkın her türlüsü O'nda toplanmış, ne kazandığı zaferler, galibiyetler ne de makamlar O'nu hiç değiştirmemiştir.

İlke merkezli yaşamanın özü, vicdanın sesini dinlemeyi ve buna göre yaşamayı taahhüt etmektir. Çünkü karar verme anında bizi etkileyen şeyler arasında hiç şaşmadan, her zaman tıpkı bir pusulanın kuzeyi gösterdiği gibi, doğru ilkeleri gösteren vicdandır. Vicdan, iç yönlendirme sistemimizdir; ilkelere aykırı bir şekilde hareket edip etmediğimizi, hattâ hareket etmeyi düşündüğümüzü hissetmemizi mümkün kılar. Vicdan, içimizde iyiyi kötüden ayırabilen, iyilik etmekten lezzet ve kötülükten elem duyan histir. Her insanın yapması gereken bir iş, yerine getirmesi gereken görevler vardır ki. bunları ona ancak kendi vicdanı öğretir. Dürüstlük ve adalet için vicdan gerekir. Vicdan kelime olarak "bulmak" mânâsına gelir. İnsan onunla hem kendini hem de Rabb'ini bulur. İnsanda bir de nefs mekanizması vardır ki, bu, vicdan mekanizmasının aleyhine işler. Ancak şu da var ki, vicdan mekanizmasının galebesi hâlinde nefs mekanizması da müspete dönüşür ve insanın yükselmesine hizmet eder. Nefs mekanizmasının altında ezilen vicdandan ise aynı şeyleri beklemek mümkün değildir. Yani şehvet, kin. öfke, makam mansıp sevdası gibi negatif duyguların tesirinde kalan insanda, vicdanın eli-kolu bağlı, dolayısıyla da tesirsizdir.

Vicdanın sesine uyarak yaşayan insanlar, zorluklar ve engeller karşısında bile derin bir haz duyarak, huzurlu, kaliteli bir hayat sürerler. Davranışları için mazeret bulmakla, kendi kendileriyle savaşmakla, başka kişileri suçlamakla vakit kaybetmezler. Başkalarının hayat kalitesine katkıda bulunma sorumluluğunu hissederler.

O hâlde vicdanımızın sesini dinlemeyi ve ona uymayı engelleyen nedir? İşin aciliyeti. toplumsal baskılar, başkalarının beklentileri, çile çekmek istemeyişimiz, pratik çözüm veya kestirme yol anlayışı mıdır? Vicdanın sesine göre verilen kararlar hayatımızda bir şeyleri değiştirir mi? Meselâ, şu konularda vicdanımızın sesini dinlediğimizi düşünelim: Daha iyi bir öğrenci olmak için ne yapabilirim? Daha iyi bir evlât veya arkadaş olmak için ne yapabilirim? Daha dürüst bir hayat sürmek için ne yapabilirim? Vicdanımızın bu sorulara verdiği cevapların bazısı hiç hoşumuza gitmeyebilir. Hoşlanmadığımız birisiyle bir araya gelmek, kardeşlerimizle ve arkadaşlarımızla daha iyi geçinmek, annemize-babamıza kafa tutmamak, daha az öfkelenmek, daha az savunmacı olmak, kendimizden çok başkaları için çalışmak... Bunların pratik çözümler olmadığı açıktır. Ama ilke merkezli yaşamanın özü budur. Bunları yapabildiğimiz ölçüde ilke merkezli yaşamanın meyvelerini toplarız. Çünkü artık biz öğretmenimizin nazarında daha iyi bir öğrenci, ebeveynimizin yanında iyi bir evlât, arkadaşlarımızın yanında iyi bir dost ve hayatımızın her alanında dürüst bir kişiyizdir. Daha da önemlisi, içimizde bir pusula olduğunun bilincinde, yaptığımız her şeyde doğru yönü bu pusulayla tayin edebileceğimizin farkında ve bu yöne sadık kaldığımız sürece her şeyin gayemize ulaşmada katkı sağlayacağının mutluluğu içerisinde oluruz.

İLKE MERKEZLİ İNSANLARIN ÖZELLİKLERİ

İlke merkezli olmak, hayat boyu süren bir arayış içinde olmaktır. Bu arayış, yapılan her iş, alınan her kararda gerçeği ve doğru yönü bulma çabasıdır. Bu çaba içinde olanlarda, ilke merkezli kişilerin ortak özellikleri gelişmeye başlar. Bu kişilerin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir:

Daha esnek ve fıtri davranırlar. Hayatları katı çalışma takvimlerine bağlı değildir. Başkalarıyla daha zengin ve karşılık bulan ilişkiler kurarlar. İnsanları programlarının önüne alırlar. Rekabet etmez, kıyaslamaz ve eleştirmezler. Dürüst, doğru olduklarına inanılır. Başkalarını kendi çıkarları için kullanmazlar, verdikleri sözleri tutarlar. İnsanlar onlara güven duyar. Çabuk bağışlar, kin gütmezler. Başkalarının başarılarından içten mutluluk duyarlar ve başarı yollarını açarlar. Özleri sözleri birdir. Hayatlarında hilekârlık, iki yüzlülük yoktur. Kendilerine ve başkalarına karşı verdikleri sözü tutma yeteneklerini sürekli artırırlar.

Daha fazla sinerji oluştururlar. Yani yardımlaşma ile sağlanan gücün, iki kişinin kişisel güçlerinin tek tek toplamından daha fazla olduğunu bilirler. Ortak bir vizyona ulaşmak için başkalarıyla çalışmaktan zevk duyarlar, ekip çalışmasına önem verirler ve birlikte çalışma yeteneklerini geliştirirler. Farklılığa değer verirler, başkalarının görüş ve düşüncelerini dikkate alarak güçlerini kat kat artırırlar.

Sürekli olarak öğrenirler. İnsan ilişkileri ve yapılacak her şey için gerçek ilkelerin var olduğunu bildiklerinden, sürekli onları keşfetmeye, anlamaya ve hayatlarını onlarla uyumlu kılmaya çalışırlar. Asıl mahiyetlerinin noksanlık ve acizlik olduğunun idrakindedirler ve bu nedenle öğrenmeye açıktırlar. Tarihin örnek gösterdiği kişilerin hayatlarından ibret alır ve kendi tecrübelerinden yararlanmayı bilirler.

Daha katkı odaklı olurlar. Tüketmekten çok katkıda bulunmaya, almaktan çok vermeye çalışırlar. Hem kendilerinin hem başkalarının hayat kalitesini yükseltmeye yöneliktirler. Kendi sınırlarını çizerler. Misyonları bellidir, ne yapmak istediklerinin şuurundadırlar. Bünyelerinin yetemeyeceği işlerin altına girmez, kredilerini tüketecek kadar imkânlarını harcamaz, birçok faaliyeti aynı anda yürütebilirler. Ne yapacakları ve bir işe nerede son verecekleri konusunda dış etkenlere daha az bağımlı kalırlar. Enerjileri zirvede olduğunda çalışmalarını yoğunlaştırır, yorulduklarında dinlenmek ve yenilenmek için zaman ayırırlar. Harcamalarını akıllıca yapar, gelecekteki ihtiyaçlar için tasarruf edip yatırım yaparlar.

Hayatlarında denge hâkimdir, işkolik, fanatik, tutucu, yemek düşkünü ya da zevk bağımlısı hâline gelmezler. Birşeyler yapabilecekleri konular üzerinde yoğunlaşırlar. Kendilerini ilgilendirmeyen alanlar üzerinde zaman ve enerji harcamazlar. Gerek maddî sahada, gerek insanların gönlüne girmede, çalışmayı esas alırlar.

Daha zengin bir iç yaşantı geliştirirler. Ruhî hayatlarını geliştiren eserleri okurlar, düşünür, tefekkürde bulunur, hayatlarının mânâ ve gayesini tanımlarlar. Bundan güç alırlar.

İnsan, her yerde ve her zaman geçerli insanî değerler ve ilkelere sahip olduğu ve bu vasfını koruduğu sürece insandır. Onu, ne mensup olduğu millet, ne de sahip olduğu iş, itibar, mevki, mal gibi bir kaynak güvenilir ve sevgiye lâyık kılar. Hattâ, bunun için sadece inançlı olmak da yeterli değildir.


Prof.Dr. Harun AVCI

merhaba.çok teşekkürler.herkes okumalı.sıkılanlar olabilir ama içeriğine inildiğinde kim nerede durduğunu daha iyi kavrayacak ve ne yapıp yapmaması gerektiğini bilecektir;hatta yaptıklarından bilinçsizce yaptığı davranışları görecektir.veya yapmadıklarını.inanın şimdiki 15 35 yaş arası genç arkadaşlarımın mutlaka ihtiyaçaları var bu yazıyı okumaya.yayınlayan arkadaşıma ve muhterem harun hocama bilgilerini paylaştığı için teşekkür eder sağlık selamet dilerim.kalın sağlıcakla.


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com