Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Zaman Üzerinde 'İblis'çe Oyunlar

I.

"İblis dedi: Baksana şu üzerime mükerrem kıldığın kimseye. Eğer beni kıyamet gününe kadar geciktirirsen, yemin ederim ki onun (dem'in) zürriyetini--azı müstesna olmak üzere--kandırıp kendime bağlarım." (İsra sûresi, 17:62)

İnsanın şu dünyaya gözünü açmasıyla birlikte harcanmaya başlayan ve asla geri getirilmesi mümkün olmayan tek şeydir zaman. Bir nehir gibidir; akar ve gider. Siz ya o akan suyu verimli bir nitelik ve nicelikle kullanıp birikimlere dönüştürür ve o birikimleri yine zaman içerisinde daha verimli, nitelikli alanlara akıtırsınız. Ya da, sizi o terkeder ve gider--siz daha ne olduğunu dahi anlayamadan. İşte bu nedenle ellerinizin arasından akıp giden ve hayatın belki de en temel gerçeği olan zamanı en verimli bir şekilde kullanmak, insanın en büyük ideali olmak durumundadır.



Bu dönüşüm alanlarının en verimli ve en nitelikli olanı, elbette ki, rıza-yı ilâhî alanıdır. Oraya emanet edilen hiçbir şey zayi edilmez, ihanete uğramaz. Belki daha fazlasıyla birlikte size yeniden ihsan edilir. Çünkü O, muhatapların en kerîmi, en latîfidir. Emniyet edilenlerin en kadîri, en ziyade kadir kıymet bileni, ayrıca en rahîmidir.

Zaman, yine bu nedenle, İblis'in de en gözde tahrip alanı olacaktır hiç şüphesiz. 'Zaman'ı zayi ettirdiği takdirde, istediği herşeyi elde etmiş olacaktır. Çünkü insan için zamanın zayi edildiği bir vasatta, 'insânî inkişaf' hiçbir şekilde mümkün olamayacaktır. Ki bu inkişaf, insanın insaniyetinin açılımı, İblis'in insan için ifade ettği ve secde etmemesine neden olarak gösterdiği 'insanın kalitesizliği' iddiasını çürütüp mahvedecek tek gerçektir.

Bu âlemde ise herşey maddeden mânâya doğru bir incelme yaşar. Elle tutulur gözle görünür olandan, hissedilir görülemez olana doğru bir süreç yaşanır daima. Yedikleriniz, vücudun varlıkta kalabilmesi için kesinkes gerekli olan, görülmez fakat yaşanır bir gerçeğe, hayatın varlığına ve devamına hizmet eder. Hayat ise ruhun yansıması için bir zemindir. Dolayısıyla yedikleriniz ruhun vücut üzerinde kendini göstermesine ve devamına hizmet ederler. Ayrıca insanın gıdası olan şeylerle hayvanların yiyecekleri arasındaki ciddî letâfet farklılıkları, insan hayatındaki yeme işlevinin sadece vücudun idamesine hizmet etmek için var olmadığına, aynı zamanda kalbî, ruhî ve isimlendirilemeyen hislere, duygulara gıda olmak için var edildiğine delilidir.

Duygularınız bir hediyenin üzerinde görünmez bir yazıya dönüşür. Ve muhatabınızda duygusal yansımalarla yol açar. Aradaki sevginin, güvenin ve dostluğun artışıyla sonuçlanır. Yolculuk daima madde mertebesinden 'şuun' diye adlandırdığımız coşkulanım mertebelerine doğru devam eder gider.

Duyguların en yoğunu olan coşkular zamanı en verimli kılan, azı en çok yapan duygulanımlardır. Bu duygulanımlar âmî bir insanı, şehadet ile bir kâmil velî mertebesine getiriler. İşte bu nedenle, bu mertebedeki bir saatlik ömür, kırkı yıl ibadet ile geçen bir ömürden daha hayırlı olabilir. Madem ki bu hayat içerisinde en büyük hakikat bilinçli coşkularda, şuun dairesinde kendini göstermektedir. Maddeler, inceldikçe, hakikatleri artarak yollarına devam ederler. Azlar çoğalır ve kısalar uzundan daha uzun olurlar.

İblis ise maddedeki incelmeyle artan bu gerçekliğin tam aksini iddia etmektedir. Ona göre madde, gerçeğin ta kendisidir. Hz. Adem ile Havva'ya yaptığı telkinin altında da bu iddiası vardır. Madde bekânın garantisidir ona göre. Bu nedenle, Vacibü'l-Vücûd olan birine değil de maddenin kendisine ihtiyaç vardır. Putları, gerçekle aşikar biçimde çeliştiği halde böylesi bir inanç ile ısrarlı telkinlerle sokuşturabilmiştir insanların dünyasına.

Öyleyse insanlar İblis'in iddiasının aksine bilinçli coşkulanımlarla, huzurda huzurlu ubudiyetlerle, Zât-ı Akdes'in şuun dairesine yanaşmakla bu hayatın en büyük gerçeğine, gerçeklere kaynaklık eden şuunat-ı ilâhiyeye ayna olabilirler. Ve hayatlarının birikimlerini, seccadede, tahiyyatın içerisindeki mirac ile Arş-ı zam'ın altında Rabb-ı Rahim'lerine sunarak, belki de hayatlarının en büyük gerçeği olan ve tüm hayatî gerçeklerinin en latif bir dönüşüm biçimi olan 'coşkularını ve duygulanımlarını' yokluğun yok olduğu bir daireye taşımış olurlar..

Ebterü'l-Ekber olan İblis'in eli erişemez işte bu daireye...

II.

"Allah İblis'e lanet etti (rahmetinden kovdu). (İblis) şöyle dedi: muhakkak kullarından belirli bir pay edineceğim.. Onları gerçekten saptıracağım ve onları oldukça uzun, olmayacak emellere düşüreceğim. Onlara emredeceğim de (onlara rızık için verilmiş olan) hayvanları putlar için ayıracaklar. Ve yine muhakkak ki emredeceğim onlara da, Allah'ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah'ı bırakır da Şeytan'ı dost edinirse apaçık bir hüsrana düşmüştür. Şeytan va'd eder, uzun olmayacak emellere düşürür.. Fakat Şeytan'ın bu va'dleri bir aldatmacadan başka bir şey değildir." Nisa Suresi 118-120

Yetenek Telefi, Fıtrat Tahribi

İşlemekte olan zaman dediğimiz bu süreç içerisinde açılım eğiliminde olan yeteneklerimiz, demirbaş sermayemizdir. İnsan çalışmasıyla bu sermayeyi ya mala ve paraya, veya ilme ve tecrübeye, ya da ibadet ve muhatabiyete dönüştürür.

Altı yılını para kazanarak ve biriktirerek geçiren bir insanın o altı yılı paraya dönüşmüş durumdadır. İlim öğrenerek geçiren biri ilme dönüştürmüş olacaktır. Meslek öğrenen birininki tecrübeye dönüşecektir.

Zamanını, zihnini ve kalbini dağıtarak zayi ettiremediği ve dolayısıyla birikimlere ulaşmasına mani olamadığı bir insanın bu birikmiş potansiyel enerjisini israf ettirmek, İblis'in en ciddî arzularından biri olmak durumundadır. Parayı, aile ihtiyaçlarının karşılanması, zekat ve sadaka gibi temel işlevler haricindeki her alana doğru akıtmaya çalışacaktır. İlmi ve tecrübeyi ise gurura malzeme yapmakla mahvedecektir. Bilimi hevesleri arttırıcı oyuncaklara dönüştürmekle neshedecektir.

Aile hayatı ise insan için bir sığınak ve duygusal beslenme alanıdır. Bu alan bozuk olursa insandaki kalitenin bir anlamı kalmayacaktır. Aşırı bozuk zeminde arabanın kalitesinin bir işe yaramaması gibi... İblis elbette ki bir huzur ve dinginleşme ve duygusal beslenme alanı olan ve olması gereken aileyi kavgaların içerisinde sığınak değil, kaçış yeri haline getirmek isteyecektir. Huzurdan mahrum bir kalp sahibi insan ise, insanda üretkenliğin esası olan dinginlikten de mahrum demektir.

İstikrar ise, ilim ve tecrübenin bineği hükmündedir. İstikrarın içerisinde olmadığı bir kazanım halinin tasavvuru dahi mümkün değildir. Evet, belki ancak hayaldir. Çünkü, olayların ve işlerin sürekli tekrarı o alanda bilgi ve tecrübe birikimiyle sonuçlanır. Bilgi ve tecrübeler ise size zamanı daha verimli bir şekilde kullanma imkanı sunar. Aynı zaman diliminde daha fazla iş yapma imkanını elde edersiniz. Bir mesele üzerinde kararlaşamamak, sürekli ortam ve tecrübe alanı değiştirmek, yani gereken istikrarı gösterememek, insanı bu tür bilgi ve tecrübe elde etme imkanından mahrum bırakır. Dolayısıyla zamanı verimli bir şekilde kullanma imkanından da mahrum kalırsınız. İhtiyacınız olan kazanımlardan da.

III.

"Allah şöyle buyurdu: Defol git! Artık onlardan kim sana uyarsa, bilsin ki, Cehennem onun karşılığıdır. Yakan bir karşılık! Hem insanlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle kaydır. Ve onları kişiliksizce sana tabi olanların yardımıyla ve hayallerinle celb et, çağır! Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara va'dlerde bulun. Fakat şeytan onlara ancak bir aldanış va'd eder." --İsra sûresi, 17:63-64

"Duanız olmasaydı ne öneminiz vardı." --Furkan sûresi, son ayet

Duamız olmasaydı...

İblis'in insan hayatın kalitesizleştirmek için üzerinde ısrarla çalıştığı bir diğer tahrip alanı ise, düşünsel ve bedensel enerjidir. Buna hayat enerjisi de diyebiliriz. Aktivite ve heyecanın kaynağıdır bunlar. İnsan bunu doğuştan alır, sonradan tüketir. Bunlar zaten yaşlanmayla azalma eğilimindedir. Heveslerin denetiminde kısa devre fiiller her iki enerjiyi de tükenişe götürecektir. Düşünsel ve bedensel enerjisi tamamen tükenen bir insan toplum içerisinde ayakta duramayacak, gerçekleri algılayamayacak bir hale gelir. İşlenen her günah, fıtratın zıddına her hareket ve hal bu enerjinin eksilmesiyle sonuçlanacaktır.

Meselâ, Rabbisinin kendisine vermiş olduğu imkanları kullanıp geçimini sağlama yoluna girmeyerek hırsızlığa teşebbüs eden biri, fıtratına yerleştirilmiş olan sadakat, merhamet ve haya, sabır gibi en temel duygulanımlarını tahrip edecektir. Aynı zamanda tenbelleşme meylinde olan nefsini de ataletin, tenbelliğin bataklığına atacaktır. Yine, ancak dürüst bir çalışma hayatının içerisinde açılım eğiliminde olan özgüvenini, sosyal cesaretini, iş yapabilme yetilerini de daha açılamadan tahrip edecektir. Yani aslında hırsızlıkla elde edilen geçici ve az bir mala karşılık, bâki bir hayatın önsözü olabilecek ve kazanıldıktan sonra daima iş görebilecek yeteneklerini, istidatlarını mahvedecektir.

Haramlar altın yumurtlayan tavuğu kesmek gibidir. Kısa devre ile, devreleri yakarak iş yapamaz hale getirmek demektir.

"Gerçekleri örterek inkara sapan kafirlere ateşe gönderildikleri gün denilir: Siz dünya hayatında bütün güzelliklerinizi giderdiniz.. ve bu (güzellikleri) dünya hayatınızın geçimliği kıldınız..." Ahkâf, 20

İşte tam burada karşımıza çıkan koruyucu kalkan 'çekinmek' anlamındaki takvâdır. Haramlardan kaçınıp gizlide ve görünürde dürüst bir hayatı tercih etmektir. Ki, takva İblis'in tüm hilelerini kökünden mahveden bir çaredir gerçekte.

Kısa devre fiillere girmemek, yetenekleri sür'atle açılım doğrultusunda kamçılayacaktır. Bu hayatın ve kainatın çarklarının arasında sıkışmaya yüz tutmuş ve harama meyletmeyerek sabır ve dua ile rahmet-i ilâhiyenin kapılarını çalan birinin hazin dualarında, belki de bu hayatın yaratılış gerçeklerinden en önemlisi açılacaktır. Perdesiz cennetten hatası sebebiyle indirilen Hz. dem'i, perdeli bir diyar olan dünyada ettiği istiğfarlar ve dualar varoluşun zirvesine taşımıştır. Dualarla risâlete, peygamberlik makamına ulaşmıştır. Şu perdeli diyarda perdesiz bir muhatabiyetin gerçekleştiğini hissettiren dualar, insanın var edilişinin en temel meselesinin de gerçekleştiğinin habercisidir.

İnsanı, insan hayatını bir ağaç gibi düşünsek, takva kökleri kuvvetlendirip kurtlanmaya karşı korurken; sabır insanı her rüzgarın önünde eğilip yıkılmaktan muhafaza edecektir. Dualar ise hayatlarımızın Arş-ı Azam altındaki meyveleri olacaktır. Bir başka ifadeyle, takva zemini yeteneklerinizi İblis'in tahribinden korurken, sabır acelecilikle gerçeğin elden kaçmasına engel olacaktır. İstiğfar kaçınılmaz olarak meydana gelen yaralanmaları tamir edecek, dua ise sizi yaratılışın ve yaratılmışların zirvesine taşıyacaktır.

IV.

"Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en çok nefret ettiği yerler ise çarşı-pazarlardır." "Elinden geliyorsa çarşıya ilk giren olma. Oradan son çıkan da olma. Çünkü çarşı Şeytan'ın (insanları şaşırtmak için kıyasıya) savaş verdiği yerdir. Bayrağı da orada dalgalanır." "Kim sabah vakti namaza giderse, Allah'ın bayrağı ile gitmiş olur. Kim de çarşıya giderse İblis'in bayrağı ile gitmiş olur." --Kütüb-ü Sitte Muhtasarı (İbrahim Canan tercümesi) 211, 212 ve 6683. no'lu hadisler

İblis'in İblis'çe Birikimleri

Hz. Adem'den bu yana, özellikle de Asr-ı Saadet olarak adlandırdığımız, Resul-i Ekrem (a.s.m.) ve sahabe hayatından sonra olumsuz anlamda bir birikim, bir şahs-ı manevî oluşumu vardır. Bu oluşumun, bu pis birikimin arkasında ise yine elbette ki İblis vardır. Bu birikim bu zamanda tam olarak kendini göstermiş ve sosyal yaşantıyı dinin ve vahyin yerine geçirir, uluhiyet özelliklerini kendinde gösterme iddiasının taşır bir hale gelmiştir.

İşini en ince ayrıntılarına kadar planlayan İblis'in, hilesini üç ana yönelimde topladığı görülmektedir. Birincisi, her türlü dikkat dağıtma tekniklerini kullanacaktır. İkincisi, fâni olan herşeyi süsleyerek bâki gibi gösterecektir. Üçüncüsü, insandaki kapalı kapıların açılmasında en önemli faktör olan hisleri, duygusallığı kullanacaktır. Dolayısıyla duygusallığın hakim olduğu kadını.. Şu ahir zamanda ise bu hileler tam anlamıyla açılmış, sosyal yaşantının kendisi konumuna gelmiş durumdadır.

Her türlü dikkat dağıtma tekniklerini büyük bir ustalıkla uygulamaktadır. Modalar, markalar, "daha"lar, "en"ler.. Şu böyle yaptı, bu da şöyle ettiler... Sosyal yaşantı bugün artık budur. Bu yaşantının içerisine farkında olarak mecburiyeten girenler belki müstesna, dalıp gidenlerin zihinleri dağınık, kalpleri paramparçadır.

Bekâya, gölgesiz ve sonsuz bir mutluluğa aşık olarak yaratılan insan, fani olan şeylerin fenasını, batıp gittiğini gördüğü zaman yıkım duyguları yaşar. Kalbi ancak bâki olan şeylere bağlanıp kalacak mizaçta yaratılmıştır. İblis'in sunduğu her şey ise ancak fâni olan, batıp gitmeye mahkum olan şeylerdir. Öyleyse İblis istediği şeyleri elde edebilmek için, sunduğu şeyleri bâki, ölümsüz gibi göstermeye mecburdur. Ta ki, insanın muhatap olduğu her şeyde bekâ arayan kalbini ikna edebilsin.

Nefis ise, yakını önemseyen bir mizaçta olduğu için Şeytan'ın bu hilesini algılamaktan uzaktır. İblis'i dinlemeye daima açıktır. Hz. Adem'i Havva ile ikna eden İblis, bekaya aşık kalbi de nefis ile ikna edebilecektir.

Ve Asr-ı Saadet'te bir tek bölgenin çarşı-pazar olmasına karşılık, bugün adım attığınız hemen her yer çarşıdır. Pazar televizyonla, internetle evlerinize taşınmıştır. İhtiyacı karşılamaya izin vardır. İhtiyaçların içerisinde yok olurcasına dalıp gitmek ise İblis'in bir kandırmacasıdır. Bu yaşadığımız asır artık güzelim bir bahçe değil, hayatlar götüren bir mayın tarlasıdır. Uyanık olmak, İblis'in tuzaklarını okumak bugün artık elzemdir.

Gerçi, insan bekâya yönelmiş duygularının bir farkına varabilse... Ah bir farketse fıtratının, fıtratında yerleştirilmiş istidatlarının, yeteneklerinin ne denli derin ve ne denli tok olmaz, geçici fâni şeylerle tatmin olmaz olduğunu... Donduğu zaman, soğuyarak enerji kaybettiği halde tüm fizik ve kimya kanunlarını altüst ederek, enerjinin en karşı konulmazıyla demiri paramparça eden su misali; paramparça edebilir İblis'in tüm putlarını, açığa vurabilir tüm oyunlarını ve yok edebilir.. Ah bir fark edebilse tüm uyutucu efsunlarını... Bir uyanabilse...

V. Sonuç

"Muhakkak ki onun, iman ederek Rablerine tevekkül edenler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti ancak, onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerinedir." --Nahl suresi 99-100 "Gerçekte İblis'in insanlar üzerinde bir hakimiyeti yoktur. Ancak Biz diledik ki, ahiretten emin olanlarla, onda derin şüpheleri olanları ayırt edelim. Senin Rabbin ise gerçekten herşey üzerinde gerçek bir koruyucudur." --Sebe' suresi, 21

İblis'in Var Oluş Gerçeği

Özetle; insan meleklerden farklı olarak özgün bir muhatap olması için yaratılmıştır. Özgün bir muhatabiyet ise özgürce bir açılımı gerektirir. Tüm sıfatları mutlak olan Birinin aşikâr varlığı o özgürlüğü kesinkes iptal edecektir. Öyleyse sıfatları mutlak olan Zât kendini gizleyecektir ve gizlemiştir. Bu gizlenme hali ise gölgelenmeyi ve izafiyeti beraberinde getirecektir. Yani hayır ve şer devreye girecektir. Ve girmiştir. Madem hayır ve şer devreye girmiştir, öyleyse israfın hiçbir çeşidinin olmadığı bu kainatt, işleyen zamanı en verimli hale getirecek olan tahrikçiler bulunacaktır. Yani hayır tahrikçileri ile şer tahrikçileri olacaktır. Bu işlevi yerine getirenler ise melekler ve şeytanlardır.

Hayır ve şer ile insandaki yeteneklerin baskı altında kalmadan özgürce açılımı istenilmiştir. Bu tahriklerle ve tahrikçilerle ise yeteneklerin açılımının âzâmi ölçüde hızlanması murad edilmektedir.

çok güzel bir yazı olmuş teşekkürler....

Kardeş, yazını çok beğendim. Allah selamet versin, istikametimizi şaşırtmasın.

Asker girmesin.Bir Çatlı bir mouse yeter artar bile...

güzel bir yazı olmuş. emek harcayanlara teşekkürler...


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com