Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Korkaklar Hizmet Edemezler

II. Abdülhamid Han, yetişmiş, samimi devlet adamlarından mahrumdu. Kadrosu yoktu. Adeta yalnız başına koskoca devleti sırtında taşıyordu. Kendisinden çok büyük iyilikler görmüş sadrazamları (başbakan), yöneticiler nankörlük ediyor, iyiliklerini görmüyordu. Bunlardan biri de birçok kerre Sultan tarafından başbakanlığa getirilen Sait Paşa'ydı.

Sultan'ın en ehemmiyet verdiği ve kendisine çok iyilikler yaptığı sadrazamlarından (başbakan) Said Paşa, Padişah'tan iyilik görmediğini açıkça söylemekten çekinmiyordu. II. Abdülhamid Han, Said Paşayı Okul sıralarında tanıdı. O zamanlar bile bazı ufak tefek yazılarını kendisine yazdırtırdı. Akıllı, zeki, olduğunu söyler takdir ederdi. Sultan Abdülhamid Han'ın ifadesiyle; "...Garip şeydir; Said Paşa, bana daima sıkıntılı zamanlarımda çok iyi hizmette bulunmuştur. Birçok hususlarda kendisine mabeyncileri göndererek fikrini sorar, o zaman en doğru, sadıkane cevapları alırdım. Fakat sadrazam (Başbakan) olunca iş değişirdi. O mevkiye gelince kendisinden istifade edilemezdi. Azle mecbur olurdum. Said Paşa ayaklı kütüphanedir. Son derece bilgili, akıllı, tecrübelidir. Vezirlerimin arasında onun kadar bilgilisi yoktur. Fakat kurnazlığı ve korkaklığı yüzünden hizmet edemiyor."

Bu Sait Paşa'dır ki İttihat Terakki ileri gelenleri arasında Sultan'ı tahttan indirecekler arasında yer alır.

II. Abdülhamid Han, azl' edilip Selanik'e gönderilince orada; "sizi bu hale getiren, hiyanet eden Said Paşa'dır" sözlerine; "Hayır, Allah'ın emri yerini buldu. Said bir korkaktır. Onun için alet olmuş, böyle yapmaya kendisini mecbur görmüştür" cevabı vermiştir. (45)

Başka Bir Nankör

Kızı Ayşe Sultan'dan dinliyelim; "Bir sabah, tahminen onbuçuktu. Yemekten evvel hava almak için babam balkona çıkmış, dolaşıyordu...Tam benim balkonumun altından bir tabanca patladığını duydum. 'Eyvah! Korktuğumuza uğradık' diye bir feryad kopararak deli gibi merdivene koştum. Aşağıya indim. Gözlerime ilk ilişen babam oldu. Ayakta balkonun kapısı önünde duruyor, annemle, Saliha Naciye Hanım'a hadiseyi anlatıyordu. Diğer haremleriyle biz kızları da oraya gelmiştik.

-Salim bize kurşun attı. Şu karşıdaki taflanların arasına saklanmış. Gözlerimle gördüm. Ben çık diye bağırınca her nedense ikinci kurşunu atmadan ayağa kalktı.

Bahçede Musahiplerden Selim Ağa ile Kahvecibaşı Ali Efendi ve Abid Efendi geziyorlarmış. Bu hali onlar da görmüşler. Kurşun duvara çarpıp geriye teperek bahçedeki çakıl taşlarının üzerine düşmüş. Babam, Ali Efendi'ye seslenmiş, "Kurşun işte şurada duruyor, Alıp bana getir," demiş ise de Ali Efendi, "Affet beni Efendiciğim, getiremem" diyerek korkusundan ağlamıştır.

Bu vak'a üzerine zabitler koşup Salim'i tuttular. Alıp götürdüler. Babam derhal Rasim Bey'i istedi. Rasim Bey o anda köşkte yoktu. Biraz sonra geldi. Babam hala kapınınönünde Rasim Bey'i bekliyordu. Ona yerde duran kurşunu göstererek.

Salim bizi vurmak istedi. Lakin muvaffak olamadı.İşte kurşun burada duruyor.Bizimkilerden istedim. Getirmediler. Kurşunu bana veriniz. Hatıra olarak saklayacağım, dedi. Rasim Bey:

-Birşeydir oldu. Kusuru bakmayınız. Ben şimdi Salim'i buradan çıkaracağım. Meraketmeyiniz. diyerek bahçeye indi. Kurşunu aldı.

-Veremem, diyerek cebine koydu. Çıkıp gitti. Bu köşkün limonlukta çalışan eski bir bahcıvanı vardı. Barbo adında bir Rumdu. Bu hali tamamiyle görmüştü. Kurşun atıldığı sırada orada bulunuyordu. Eliyle yüzünü kapayarak feryatla bağırmıştı. Çok ağlamış olduğunu da ağalardan haberaldık. Salim bunu neden yaptın? diye sordukları zaman Cümlemizi kurtarmak için. Cevabını vermiştir. Bunu da sonradan öğrendik."

Ayaşe Sultan anlatmaya devam ediyor: "Esasen babamın talihidir. Kime nimet yedirdiyse mutlak ondan ihanet görmüştür. Bu Kürt Salim kimdir. Vaktiyle pek fakir bir ailenin çocuğu imiş. Asker olmak istediği halde müracaat edecek kimsesi yokmuş. Bu arzusunu bazı kimselere söylemiş. Onlardan biri kendisine babamın hususi doktoru İsmet Paşa'ya başvurmasını tavsiye etmiş. İsmet Paşa,Yıldız'a yakın olan Yeni mahalle'de ikamet edermiş. Saraya da daima sabahlan yokuşu yürüyürek çıkmak suretiyle gelirmiş. Bazı kimseleler Paşa'yı yolda yakalayıp hallerini anlatırlar, o da Padişah'a arzeder, bu suretle birçok kimselere iyilikte bulunurmuş. Salim'e de aynen böyle yapmasını tavsiye etmişler. Salim, bir sabah İsmet Paşa'yı yokuşun başında bekleyip halini anlatmış.İsmet Paşada , "Peki oğlum, Efendimize arzederim" demiş. Babama bu genç çocuğun halini anlatmış. Babam da Kuleli'ye yazdırtıp ihsan göndermiş. İşte Salim bu suretle yetişmiş, yüzbaşılığa kadar terfi etmiştir.Lakin gel zaman git zaman babamın hal'inde moda olan kahramanlık zihniyetiyle babamı ortadan kaldırmanın bir şeref olacağını düşünerek bu kurşunu atmaktan çekinmemiştir. Böylelikle minnet borcunu ödeyecekmiş!" (46)

Başka Biri

II. Abdülhamid Han'ın 33 yıllık hizmetinden sonra kendisine verilen sıkıntı ve çektiği ızdırabın bir misalini verelim:

Bu kez kızı Şadiye Sultan'dan dinliyelim;

"Babamın Başmebeyncisi Tahsin Paşa azlolunmuş, onun yerine katiplerden Jön Türklerin itimat ettiği İttihat ve Terakki mensubu Cevat Bey tayin olunmuştu. Tesadüfen o gün babama gitmiştim. İlk defa huzura çıkan Cevat Bey (Ah efendiciğim, bensizin sadık bendenizim.Tahsin Paşa beni uzun zaman huzurunuza çıkarmadı. Büyükbir müzayaka içindeyim!) diye yalvarır gibi konuşuyordu. Babam hareme girdi.Üzüntülü idi.Bütün saray halkınca dalkavukluk ve mürailiği ile isim yapmış böyle bir adamın kendisine hususi katip olarak verilmesinden duyduğu ye'si gizlemeğe çalışıyordu. Çekmecesinden bir deste banknot alarak, selamlıkta bekleyen Cevat beye götürüp verdi. Fakat, bu zengin ihsanı görünce yerlere kapanıp ayaklarını öpmeye çalışan Cevat Beyi, bu teşebbüsünden dolayı hayatının en buhranlı anında dahi tekdir ve takbih etmeyi ihmal etmemiştir:

-Rica edeyim! Secdeler Allaha mahsustur. Bu gibi hareketlerde bulunmanızı ve ikinci ihtara lüzum bırakmamanızı rica ederim! demiştir.

Birkaç gün sonra, babamın hal'ine ve Reşad efendinin cülusuna ait Meb'uslar Meclisi kararı tebliğ edildi. Babam gayet serin kanlılıkla:

-Mademki, otuzüç sene memnun edemedim, kimi isterlerse hayırlı etsin. Yalnız rica ederim, bütün ailelerimle beraber biraderimin oturduğu Çırağan Sarayına beni götürünüz! dedi.Tebliği heyeti

-Mebuslar Meclisince, Selanik'te hazırlanan köşke gitmeniz için karar alınmıştır cevabını verdi. Babam:

-Yorgunum ve yaşım da uzun yolculuklara müsait değildir. Allaha kasem ederimki, saltanatta gözüm yoktur; fakat ailemle Çırağan Sarayında ikametimi rica ediyorum! dedi. Tebliğ hey'eti, Meclise yeniden arzedileceğini ve alınacak cevabın yeni başmabeynci Cevat bey ile bildirileceğini söyleyip ayrıldı. Bir iki saat sonra cevap geldi. Derhal Selanik'e hareket için hazırlanması hakkındaki Meclis kararını Cevat bey, maalesef bir kaç gün önce bir deste banknotu aldığı vakit yerlere kapanarak ayaklarını öptüğü babama çok ağır sözler saffederek bildirdi. Ağzına aldığı kelimeler terbiye dışı idi, alelade bir adama dahi söylenmesi ayıptı."(47)


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com