Kariyer | Konular | Kitaplık | İletişim

Ticaret Ahlakımız

Her şeyin maddî güce göre değerlendirildiği ve her yere maddenin hakim kılınmaya çalışıldığı, haramların cazipleştirilip, helali elde etmenin zorlaştınldığı bir çağda yaşıyoruz.

Bunun için neredeyse bütün vakitlerimizi maddî düşünceler yani ekonomik kaygı ve çalışmalar alıyor, ekonomiyle yatıyor ekonomi ile kalkıyoruz. Elbette çalışacağız. Yüce Rabbimiz: "De ki; Allah'ın kullan için yarattığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? Deki; bu nimetler dünya hayatında iman edenler içindir, kafirler de o arada yararlanırlar. Kıyamet gününde ise sadece mü'minlerindir." (7 Araf, 32) buyuruyor.

Helal şekilde ve meşru dairede dünya nimetlerinden istifade edeceğiz. Ekonomik açıdan güçlenip, dünyaya yön vereceğiz.
Üç şey fesat ve yıkım sebebidir:

1-Helalden kazanmama.
2-İstenilen ve doğru yere harcamama.
3-Yasaklanan yerlere harcamadır.

Malı nereden kazandığımızın hesabını vereceğimiz gibi, nereye harcadığımızın da hesabını vereceğiz. Her şeyin bereketini tükettiğimiz gibi, kazancın bereketini de tükettik. Bereketsizliğin üzerinde kafa yormamız gerekmektedir! Her türlü hileli yollarla, reklamlarla tüketimin cazip hale getirilip körüklendiği, insanların tüketim sendromuna tutulup böylelikle de kazançta ve harcamada helalden sapıldığı, haram yollara düşüldüğü açıkça görülmektedir. Bu ise sınırsız ve sorumsuz kazanma duygusunu geliştirmektedir. Bir yanda gerek ülkemizin ve gerekse dünyanın büyük bir kesimi fakirlikle, yoklukla, açlıkla boğuşurken, az bir kesimi de her türlü şımarıklığı, israf yarısını icra etmektedir. Bunlar ise sınıflar arası uçurumlar ve düşmanlıklar oluşturmaktadır. Kanaat ve sebat bitmiştir.

Şimdi böyle bir ortamda "Ticaretin de ahlakı olur muymuş?" denilebilir.Elbette, ticaretin de ahlakı, kurallan, ölçüleri vardır. İşte bunlar hayatımıza hakim olursa, topluma huzur, kazanca bereket gelir, gelir dağıtımında adalet gerçekleşir. Onun için ticaret ahlakımız çok önemlidir. Zira ahlaklılığın zıttı, ahlaksızlıktır. Ticari ahlaksızlığın nelere mal olduğunu hep beraber görüp yaşıyoruz. Kurulann yanında yaşlar da yanıyor. Yeni doğan çocuk, milyarlarca borçla dünyaya geliyor.

Temeli faiz, zam, zulüm ve sömürü olan kapitalist sistemlerin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ne üretim "Hak"ça, ne bölüşüm "Hak"çadır. Ne nimetler "Hak"ça dağıtılıyor, ne de külfetliler "Hak"ça paylaşılıyor! Zira kapitalist sistem, para putu etrafında dönen bir sistemdir. Liberal bir ekonomi ve bu ekonomiye ayak uydurmuş bir insan borsası vardır. Bu borsada en geçerli mal, piyasa şartlarını çok iyi bilen hırslı, açık göz insan tipidir. Bu ekonomide borsa ve banka bir çeşit kutsal mabed, iş ve piyasa kuralları ise ibadet şekilleridir. Para da bu mabedin ortasında güleç çehresiyle saadet dağıtan bir ilahtır. Piyasa ekonomisinin mucidi kapitalist rejimler, şahsi menfaati, acil çıkar oyunlarını toplumun şiarı haline getirdiler. Nedvî'nin dediği gibi dünyayı bir alışveriş dükkanı, bir market haline soktular. Para ile din, para ile ahlak, para ile bilim sürekli bir mübadele konusu oldu. Din ve bilim profesyonelleşti, profesyonel profesörler, profesyonel din adamları türedi. (1)

Çağ, yürekleri, zihinleri, kasaları ve keseleri çağın pislikleriyle kirlenmemiş Müslümanlara muhtaçtır.

Müslümanlar çağa yön verecek ilmî, iktisadî, siyasi ve idari güce sahip olmak zorundadırlar.

Hayat bir bütündür, parçalanamaz. Maddede kapitalist, manada Müslüman, ya da ibadette Müslüman, ticarette Yahudi vs., olunamaz. Para ile, mal ile alakası olmayan bir ibadetimiz var mı? Paraya yani ekonomiye hakim olmayan müslümanın dünyası da ahireti de perişan olacaktır.

Materyalistlerin putlaştırdığı parayı esir alıp İslam'ın ve insanın hizmetçisi yapmalıyız. Bir de parayı sermayeye dönüştürmeliyiz. Zira parasını sermaye yapmayan Müslümanların çocukları her zaman sermaye sahiplerine muhtaçtır. (2) Öyleyse ekonomiye hakim olmak lazımdır. Her şeyi inancına hizmet ettirmeyi gaye edinmiş bir Müslüman için bu realiteyi göz ardı etmek, ona ilgisiz kalmak elbet düşünülemez. Her şeyden önce "kuvvetli olma" yi emreden bir dinin mensupları kendilerini aşağılatacak, küçük duruma düşürecek, ezdirecek, sömürttürecek pozisyonlardan şiddetle kaçınmak zorundadırlar. Dinin izzeti her sahada üstün ve güçlü olmayı gerektirir. Pek çok ayet ve hadiste ilmin, çalışmanın, ticaret ve sanatın övülmesi, dinine bağlı olarak yaşamayı hedef edinen Müslümanlar için hiç şüphesiz büyük manalar ifade eder.

Hazreti Ömer (r.a)'e "Dünya cifedir, onu ancak köpekler yer" denilince, "Doğrudur, ama ben dünyayı, yine dünya için sarf ederim" demiş ve şu önemli ikazı yapmıştır: "Eğer köpeklerin eline bırakacak olursak, köpekler dünyayı yer sonra da seni yer" Yani kafirin eline bırakmak yok dünyayı. Yeryüzüne Müslüman sahip çıkmalıdır.(3)


--------------------------------------------------------------------------------

1- Öztürkmen, Ömer, Gözyaşı Medeniyeti,25
2- HekimoğŞlu, İsmail, Müslüman ve Para, 118 vd.
3- Toptaş, Mahmut, Modern Hayatta Nebevi Mücadele, 26.


Halil Atalay


Kategoriler

- Başarı - Eğitim - Kişisel Gelişim - Hedef - Ticaret - Muhammed Bozdağ - İletişim - Nasihatler - Kariyer - Dua - Para - istemek - çalışmak - İslam - Abdülhamid Han - iş hayatı - Haber - Ekonomi - Osmanlı Sultanları - Rizik - Karar - Meslek - Osmanlı - Zaman Yönetimi - şükür - Motivasyon - Liderlik - Hedef Belirlemek - II. Abdülhamid Han - alışveriş - Para Kazanmak - istek - Arastirma - Osmanlı Devleti - yaşam - çalışmanın hedefi - Kriz - Hikayeler - Sorumluluk - İşsizlik - özgüven - Dünya Hayatı - Zaman - Nimete şükretmek - İslami ölçüler - içtenlik - duanın kabulü - İmaj - Modelleme - Helal Kazanç

MollaCami.Com